1979’da Ankara’da doğdu. 5 yaşında kırmızı renkli, dolma tekerlekli bir bisikleti oldu. Kırmızı olmasına rağmen adını “Kara Şimşek” koydu. Çocukken “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusuna “Dünyayı gezeceğim” yanıtını veriyordu. Bir gün Davutlar’dan Kuşadası’na bisikletiyle gitti. 12 yaşındaydı, mesafe 12 kilometreydi. Annesi bisikletine kilit vurdu. Kafa tuttu; “Bisikletle dünyayı gezerim görürsün” dedi.
Büyüdü. Radyo-TV-Sinema mezunu oldu. Farklı sektörlerde farklı işlere imza attı. Üniversiteye hazırlık, dersler, mezuniyet, askerlik, para kazanma telaşı derken bisikletin varlığını unuttu ama içindeki dünyayı gezme görme isteği hiç dinmedi. 30 yaşında, iş hayatının son ayında bisikleti bir ulaşım aracı olarak kullanmaya başladı. Ve ne olduysa ondan sonra oldu. Yürek emretti, o boyun eğdi. Çocukluk hayalini hatırladı; “Yaparım” dedi ve 2010 yılının Nisan ayında “Doğa için Pedalla” sloganıyla, Atılım Üniversitesi’nin ana sponsorluğunda Samsun’dan bisikletiyle yola çıktı.
Amacı, kamuoyunun dikkatini küresel ısınmaya ve giderek artan çevre kirliliğine dikkat çekmek, bisikletin yalnızca bir karne hediyesi değil, ekonomik, doğal ve sağlıklı bir ulaşım aracı olduğunu ailelere anlatmaktı.
Gürcistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan, Çin, Moğolistan ve Güney Kore rotasını izleyerek Japonya’ya ulaştı. Samsun’dan Tokyo’ya uzanan ve 11 ay süren bisiklet yolculuğunda tam 12.500 km pedal çevirdi. 11 ülke, 950 şehir, kasaba ve köy gezdi. 15.000 kare fotoğraf, 2.242 dakika video çekti.
Bu inanılmaz yolculuğu boyunca yüzlerce yeni insan tanıdı, dostluklar kurdu, çok farklı kültürlerle tanıştı, anılar biriktirdi, pek çok tehlikeyle yüz yüze geldi. Rusya’da hava sıcaklıkları hayati risk taşıdığı için vize alamadı, rotasını değiştirdi, salgın bir hastalıktan dolayı karantinaya alınan Moğolistan’ın doğu eyaletlerine giriş yapamadı, rota bir kez daha değişti. Tırtıl, hamamböceği, akrep ve ipekböceği yedi. Akrebi acı, ipekböceğini lezzetli buldu. Bir gece kamp alanı basıldı, üzerine ateş açıldı, bir başka gece bir kurt sürüsü çadırının etrafını sardı. Gözaltına alındı. Birkaç defa soyulma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı, en nihayetinde soyuldu. Bıçaklı bir grup tarafından kovalandı. Çadırının altına giren bir yılanla koyun koyuna uyudu. Bir gün böceklerin içinde yattı, bir gün ahırda, bir gün kesimhanede… Bir ülkede, dağların en tepesindeki ulaşılmaz bir noktada bulduğu markette bir Türk markasıyla karşılaştı, gurur duydu. Türkiye’den Çin’in Urumçi kentine kadar rastladığı pek çok insanla Türkçe konuştu. Kayalıklardan aşağı sürüklendi, Panju Nehri’ne düşüp ölüyordu. Az kalsın Türkmenistan’da evleniyordu. Pamir Dağı’nda ekipman eksikliğinden olayı donma tehlikesi atlattı. Gobi Çölü’nde 3 kez yönünü şaşırdı, suyu bitti, pet şişesinde idrarını arıttı, yoluna devam etti. Hayatında ilk kez burada sessizlikten korktu. Savaştan kaçan insanları gördü, yıkımın getirdiği hüznü yaşadı. Çaresiz kaldı. Ağladı. Aşık oldu…
Gittiği ülkelerde coşkuyla karşılandı, yolculuğu ile ilgili basın toplantıları düzenlendi. İlklere imza attı; Kuzey Asya’yı, Orta Asya Cumhuriyetlerini, İpek Yolu’nun tamamını, dünyanın en büyük üçüncü çölü Gobi Çölü’nü ve dünyanın en büyük sekizinci çölü Kara-Gum Çölü’nü bisikletle geçen; dünyanın çatısı denilen 4.650 metrelik Pamir Dağı’na ve 37.000 metrelik Valkhan vadisine bisikletle tırmanan; “Türk” ve “Türkçe” kelimelerinin tarihte ilk defa geçtiği Moğolistan’daki Tonyukuk Anıtı’na bisikletle giden ilk Türk oldu. Türkmenistan’ı bir ucundan diğer ucuna resmi olarak tek başına geçen ilk insan yine oydu.
Moğolistan’da hakkında yapılan bir haberle “Demir Atlı Adam” lakabını aldı. Haberde “Çekik gözlü atalarının atlarla terk ettikleri diyarlara badem gözlü Türk demir atıyla geri geldi” deniyordu.
Azerbaycan, Güney Kore ve Japonya’daki şehitliklerimize kadar gitti. 23 Aralık 2010 tarihinde Japonya’ya vardı; en büyük çocukluk hayalini gerçekleştirdi. Bisikletinin arkasında tüm yol boyunca dalgalanan Türk Bayrağı, Japonya’nın Kushimato şehri Belediye Başkanı tarafından teslim alınarak şehir müzesinde sergilenmeye başlandı. 13 Mart 2011’de, hayallerin gerçek olabileceğinin, yüreğimizin ardından koşarsak hayatta herşeyin başarılabileceğinin canlı kanıtı olarak ülkesine geri döndü.
Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde yüzlerce okulda sunumlar yaptı; deneyimlerini 25.000’den fazla gençle paylaştı. 4 fotoğraf sergisi açtı. Websitesinin (www.gurkangenc.com) ve sosyal medya takipçilerinin sayısı 10.000’i aştı. Gençlere eğitim ve gezgin bursları vermeye başladı. Japonya turunda kullandığı bisiklet Ankara Çengelhan Rahmi M. Koç Müzesi’nde sergilendi. 2 kısa film hazırladı, festivallere yolladı. Kitap yazdı. Fakat yetmedi, hayali bu değildi. 12 yaşında annesine “Bisikletle dünyayı gezerim görürsün” demişti.
Yeniden koyuldu yola… Bu kez 7 senede 7 kıta, 84 ülke, 115.000 km pedallamak üzere 15 Ekim 2012 günü çıktı evinden. “Acaba döndüğümde Melih Gökçek hala belediye başkanı mı olacak?” diye düşünerek yavaş yavaş pedalladı Ankara’nın boş sokaklarından aşağı doğru. Bu kez Samsun’dan değil, en az onun kadar manidar bir başka yerden başladı turuna; Birinci Meclis’in önünden…
Hedefi; 5 kıtanın en büyük 5 çölünü ve en yüksek 5 araç geçiş noktasını bisikletiyle geçmek ve daha önce tek seferde denenmemiş bu rotayı yaz kış pedallayarak Guiness Rekorlar Kitabı’na girerek Türkiye’ye dönmek.
Gürkan Genç’i anlatıyorum. Canım arkadaşımı, can dostumu… “Türkiye’nin En Büyük Arkadaşlık Sitesi” sloganıyla bundan 9 yıl önce biz Türklerin hayatına giren sosyal medya sitesi Yonja’nın bana en büyük armağanıdır Gürkan. İşte bu yüzden bunca severim ben sosyal medyayı belki de. Benim için, değil Ankara’nın Türkiye’nin en büyük kişisel markalarından biridir o. İşte bu yüzden hiç yüksünmeden projesine destek olduğum, basınla ilişkilerine, sponsorluk dosyalarına, rotasına naçizane katkılarda bulunduğum, sağ salim bizlere dönmesinden başka hiçbir karşılık beklemediğim koca çocuktur o. Baş koyduğu proje kanımca Türkiye’nin tanıtımı için yapılan bütün projelerden daha etkilidir. İşte bu yüzdendir çekemeyen, arkasından konuşan, emeğine, alın terine, bacak terine saygı duymayan insanları onun uğruna bir kalemde silip atmam. En akılcısından, en duygusalından, en zorundan bir kişisel sorumluluktur Gürkan’ın gerçekleştirdiği. Gürkan cesarettir, Girişimci ruhtur. Hedefe odaklanmaktır. Gayrettir. Başarıdır. Rüyaların gerçek olabileceğinin en güzel örneğidir Gürkan. Azimdir. Hayal gücüdür. Gürkan, maceradır. Demir atlı adamdır. Ankara’nın çok sevdiği koca yürekli bir adam; adam gibi adamdır.
2 yıldır yüreğim hep pırpır. Bir şişe şarap açıp, şu yazıyı yazdığım masanın üzerine kocaman bir dünya haritası yayarak Gürkan’ın dünya turu rotasını belirlemeye başladığımız o ilk geceden beri böyle bu. Aklıma gelen sorular hep aynı: “Ya ona birşey olursa? Ya benim önerdiğim rotada başına birşey gelirse?” Ardından fısıldadığımsa hep aynı dua: “Tanrım, sen onu yanlış zamanda yanlış yerde bulundurma, koruyucu meleğini omzundan hiç ayırma!”
O geceden bu yana rota yüzlerce kez değişti. Gürkan şu anda Almanya’da. 84 ülkenin henüz 10’uncusunda. Daha çok yolu var demir atlı adamın. Daha Fransa Bisiklet Turu’nun en önemli etaplarından biri olan Col de L’Iseran geçidini tırmanacak. Avrupa’nın tek gerçek çölü kabul edilen Tabernas Çölü’nü aşacak. Dünyanın en acımasız kara ikliminin yaşandığı Sahara’yı geçecek. Patagonian Çölü’nden bizlere fotoğraflar çekip gönderecek. Evans Dağı geçidini biliyorum ki Cinnah yokuşunu çıkar gibi çıkacak. Avustralya’daki Büyük Victoria Çölü’nü ise markete gider gibi pedallayacak. Burada herhangi bir su kaynağı bulunmadığını hatırlayacak, suyunu bitirmeyecek ve bu sefer çişini içmek zorunda kalmayacak, biliyorum. J
Ve Gürkan 5.364 metre yükseklikteki Everest ana kamp alanına geldiğinde gülümseyecek, 12 yaşında annesine “Bisikletle dünyayı gezerim görürsün” diye kafa tutan küçük oğlanı düşünerek, “İyi ki kafa tutmuşum” diyecek. Biliyorum sağ salim dönecek.
Twitter: @Gurkan_Genc
Facebook: facebook.com/GENCGurkan