Dünya 14. Yüzyılda yaşanan veba trajedisini bu aylarda yeniden hatırladı. O dönem, kimse ne olduğunu bilmiyordu, Nedenini, ne yapılacağını bilmiyordu. Bugün virüs sadece iki haftada tespit edilmekle kalmadı, tüm genom belirlendi ve testler hızla geliştirildi. Şu an ki tablo, yedi yüz yıl önceye göre iyimser görünse de vebanın dünya nüfusunun neredeyse yarısını yok ettiği gerçeği, bugünkü tablonun iyimserliğini yok ediyor. Tarih boyunca görülen tüm salgın hastalıkları geride bırakacağı öngörülen Covid-19 virüsü, etkisini her geçen gün artırıyor. 2019 yılının sonuna doğru hayatımıza ilk defa Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkarak giren ve kısa süre içinde küresel bir salgın haline dönüşen koronavirüsü artık neredeyse her ülkeyi ve her sektörü etkilemiş durumda. Ülkelerin bu süreci nasıl yönettikleri, aldıkları kararlar, yaptıkları açıklamalar, ilan edilen vaka/ölü sayıları yoğun ülke gündemlerini geride bırakarak gündemin ana maddesi haline geldi. Uzun bir süre de birinci gündem olarak yerini koruyacağı aşikar.
Yeni bir ‘çağ kırılımına’ şahit olduğumuz bu dönemde, ülke stratejilerini iyi takip etmeli, Antropologları, sosyologları, psikologları, felsefecileri ve halk sağlığı uzmanlarını okumalıyız, Salgın ortamının yarattığı koşulların hızlı değişkenliği ve küresel krizin dinamik yapısı, sağlıklı bir risk analizi yapmayı zorlaştırsa da erken hareket edenler ile harekete geç kalanların ayrışacağı bir sürecin içindeyiz. Küresel salgının insanlar ve ekonomi dünyasındaki etkilerini görmeye başladık. Yaşadığımız izolasyon süreci, tarihin en büyük resesyonlarından birini başlatacak, işimizi dün yaptığımız gibi yapmaya devam edemeyeceğiz, paradigma değişiyor, öncelikler sıralaması sorgulanıyor, küreselleşmenin yeniden modelleneceği, insan ve doğa sağlığı odağında kamusal hayatın yeniden şekilleneceği, şimdiden konuşuluyor. Çünkü koronavirüs, insan doğasının en iyi özelliğini alıp bize karşı kullanıyor; sosyal hayvanlar olmamızı… Noah Harari, ‘Epidemileri izolasyonla engelleyemezsiniz, sadece bilgiyle engellersiniz’ diyor. Düşünmemiz gereken ‘sınırın’ da insan türü ile virüs dünyası arasındaki sınır olduğunu söylüyor ve bunun da çaresini, sağlık sistemlerinin desteklenmesinde görüyor.
Bu süreçte ülke yönetimleri kadar büyük şirketlerin aldıkları kararlar ve hayata geçirdikleri projeler de önem kazanmaya başladı. Büyük organizasyonlar/toplantılar ertelendi, mağazalar kapatıldı, üretime belirli bir süre ara verildi, evden çalışma sistemine geçildi, ekonomik olarak zorlu geçmesi beklenen bu dönemde şirketler çalışanların moralini finansal destekle yükseltti. Markalar tarafından sosyal medyada EvdeKal ve SosyalMesafeyiKoru kampanyaları başlatıldı. Globalde hayata geçirilen birçok kampanya ülkemizdeki şirketler tarafından uyarlandı. Hepsinin tek bir ortak mesajı oldu. EvdeKal ve StayHome. Gündemi bir fırsat görerek bunu iyi bir şekilde yöneten markalar insanların ilgisini çekmeyi başarırken, kimi markalar da aldıkları yanlış kararlarla kendi krizlerini yarattı. Strateji yönetimini, doğru zamanda doğru kararlar almayı başarının anahtarı olarak görüyorum. Markaların, toplumla ‘empati’ yaparak onları anladıklarını ifade etmelerinin değeri çok artacak. Bu dönemde toplumla ve halk gruplarıyla aynı ruhsal boyuta gelebilen markalar fark yaratacak.
Ünlü sosyolog Zygmunt Bauman, 2000’li yıllarında başında yayımladığı kitaplarında küreselleşmenin en genel düzeyde toplumsal yaşamın her alanında giderek görünür hale gelen ‘belirsizlik dönemi’ olarak tanımlanabileceğini önerdi. Ünlü siyasal kuramcı Paul Virillio, küreselleşen dünyanın en önemli özelliklerinden birinin, yaşamın her alanında hissedilen ‘hız’ kavramı olduğunu vurguladı. Virillio’ya göre hız, sadece bireysel ve toplumsal yaşamın yerelden küresele kadar ‘ritmi’nin hızlanması değil, aynı zamanda bu hızlanmanın ‘etkisi’nin de çok hızlı ve sert olacağı anlamına geliyordu. Yine çok önemli bir sosyolog olan Ulrick Beck, küreselleşmeyi tanımlayan anahtar kavramın ‘risk’ kavramı olduğunu önerdi, yerel-ulusal-bölgesel-küresel etkileşim ağı içinde ve yaşamın her alanında ‘risk toplumu’ nun ortaya çıkması ve dünyanın ‘dünya risk toplumu’na dönüşmesi olarak düşünülmeliydi. Uluslararası İlişkiler alanında, dış politika ve strateji duayenlerinin başında gelenlerden kabul edilen Zbigniew Brzezinski’ye göreyse, küreselleşme, güvenlikten ekonomiye, fakirlikten işsizliğe, su, besin ve toprak gibi doğal kaynaklardan iklim değişikliği ve küresel ısınmaya kadar geniş bir yelpazede yaşadığımız dünyanın sadece bir değil çoklu krizlerle karşılaşması, böylece de, büyük bir ‘türbülans’ın içine girmesi anlamına gelmekteydi. ‘Küresel türbülans’ bugünün dünyasını nitelemekte ve yaşamın her alanında etkilerini göstermektedir.
Koronavirüs sonrası belki hayatımızda bir çok şey farklı olacak, belki çok büyük değişimler yaşayacağız, sosyal yaşamda bu değişimi getirecek olan aslında bu süreçte öğrendiklerimiz ve çıkardığımız dersler olacak. Herkes geleceği tahmin etmek ister çünkü geçmişten ders çıkarmaktan daha keyifli gelir hepimize. Evet bu süreçte şunu öğrenmemiz lazım birilerinin aç gözlülüğü diğerlerinin aç kalmasına sebep olmasın, birilerinin egosu diğerlerinin yaşamını bitirmesin. Post Covid çağı biz yaratalım. Peki koronavirüs sınavından ders çıkarmak ve bunu avantaja çevirmek mümkün müdür? Kuşkusuz her zaman, her sorundan çıkmanın ve mutluluğa ulaşmanın yolu mevcuttur. Bu süreçten ve zorluklardan çıkmanın ve ayağa kalkmanın belki de en kolay yollarından biri ‘Ben’ yerine ‘Biz’ demeyi öğrenmektir. ‘Ben’ ve ‘Biz’ bir bölge, ülke, inanç ya da ideolojiyle sınırlı olmamalıdır. Tüm dünya olmalıdır. Ayrıca ‘Biz’ sadece insan da olmamalıdır. Tüm canlılar ve çevremizin ‘Biz’ olduğu unutulmamalıdır. ‘Bir musibet bin nasihatten iyidir.’ sözünü hatırda tutmalı ve bu yaşanan süreçten dersler çıkarılmalıdır. Herkesin kendine mahkum olduğu bu dönem, bunları düşünmek için inanılmaz fırsattır.”
Yaklaşık 2 aydır insanlar evlerine kapandı ve hayatlarında çok şey değişti. Çocuklar evden uzaktan eğitim görüyor. Çocuklar evden uzaktan eğitim görüyor, insanlar işlerini uzaktan bağlanarak yapabiliyor. Hatta bazı sağlık kuruluşları görüntülü şekilde hastalarını muayene edebiliyorlar. Alışverişlerimizi internet üzerinden yapıyoruz, dijital oyun ve benzer uygulamalar patlama yaptılar, insanlar sosyal ağlar üzerinden aynı anda sanki bir cafe ortamında oturur gibi sohbetlerine devam ediyorlar, mobil uygulama kullanımları patlama yaptı. Biyoteknolojinin değeri çok net ortaya çıktı, paketli ve işlenmiş uzun ömürlü gıda tüketimi adeta tavan yaptı, yapay zeka ile tanılar,testler ve tahminler yapılıyor, bazı ülkelerde insanlar gözlerinden taranarak hareketleri izlenir oldu, test kitleri, ilaç sektörleri, maskeler, hayatımıza hızlı bir giriş yaptılar, yani kısaca dijital bir hayata döndük. Post Covid çağda öne çıkacak olan kavram şüphesiz ‘teknoloji’ olacak, yapay zeka, yazılım, dijital oyun, veri depolama ve yorumlama, haberleşme ve internet, 5G, nesnelerin interneti, siber güvenlik, akıllı şehirler, akıllı araçlar, robotlar vs. Beraberinde Tarım ve Gıda Sektörü, E- Ticaret ve Dijital ödeme sistemleri, Biyoteknoloji ve genetik teknolojileri, lojistik ve kargo başlıca öne çıkacak sektörler ve kavramlar olacak.
Burada bizim yapmamız gereken hem bireysel hem de ülke olarak Post Covid çağa ve yeni dünya düzenine hazırlanmak olmalıdır. Sistemin algı tuzağına düşmeden karşı hamleler geliştirmek zorundayız. Tüm dünyanın özellikle sistem yöneticilerinin ve istihbarat teşkilatlarının bu yeni dönemde neler olabileceği karşısında ayrıntılı teoriler geliştirmeleri zorunludur.
Başta yaşadığımız şehir olan Ankara itici güç olma konusunda yükü omuzlayabilecek kapasiteye sahip, Belediyelerimiz, Ticaret odası ve esnaf kuruluşları ile iş dünyası stk’ları yeni düzene hazırlanarak şirketleri, işverenleri ve insanları bilinçlendirmeli, üretime dayalı sanayi kuruluşlarımızın yukarıda bahsettiğimiz sektör ürünlerini geliştirmeleri ve yatırım yapmaları, Ankaramızda da bir dünya markasının yaratılmasını mümkün kılabilir. Asla karamsarlığa kapılmayalım hızlı bir çöküşün yine hızlı bir şekilde çıkışı mutlaka olacaktır.
Post Covid çağda mutlaka bir sosyal bilimci ile çalışın.
Sosyal Antropolog