Ferhan Alesi, bir kültürlerarası iletişim uzmanı. Halen yurt dışında birçok ülkede ve Türkiye’de kültürlerarası iletişim danışmanlığı ve koçluğu yapıyor. Eğitim ve profesyonel yaşamının 17 yılını 4 farklı kıtada, 10 farklı ülkede geçirmiş, 55 farklı kültürden kişiye eğitim vermiş ve danışmanlık yapmış, 5 dil bilen, bilgi ve deneyim birikimini kültürlerarası iletişim alanında odaklamış bir profesyonel. Kültürlerarası bir evliliği ve farklı kültürel değerlerle büyüttüğü bir oğlu var. Günlük hayatı bile kültürel farklılıkların içinde geçen ve hayat tarzı farklılıklar üzerine kurulu olan çok değerli bir uzman.
JCI Ankara’dan Hasan Yaşar, kendisi ile Türkiye’de halen önemi tam olarak kavranmamış olan Kültürlerarası iletişim üzerine sohbet etti:
SORU: Merhabalar Ferhan Hanım, Kültürlerarası iletişim denildiğinde ne anlamamız gerek?
CEVAP: Kültürlerarası iletişim denildiğinde ilk önce farklı kültürlerin değer yargıları ve bu değer yargılarının insanlar üzerindeki etkisi anlaşılmalıdır. Bu niçin önemli, çünkü kültür olgusu hayatımızın her aşamasında ve her döneminde bizi farkında olsak da olmasak da çok etkilediği için kültürü ve değer yargılarını anlamak bize farklı kültürde başarı yolunu açacak bir faktördür. Özellikle iş dünyasında yöneticilerin kültürü ve kültürel özellikleri anlayarak insanları onların değer yargılarına göre yönetmeleri onları daha başarılı yöneticiler yapacaktır.
SORU: Böyle bir ihtiyacın farkına ne zaman vardınız?
CEVAP: Gençlik yıllarımda yaşadığım ve çalıştığım İsviçre’de katıldığım bir konferansta tanıştığım kültürlerarası iletişim konusunda Amerika’da çok tanınmış ve bu işin duayeni olan birisi tarafından bilgilendirildim ve yönlendirildim. Daha sonra bu konu üzerinde Amerika’da eğitim aldıktan sonra İsviçre ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinde kültürlerarası iletişim uzmanı olarak profesyonel hayatıma başladım. 2003 senesinde Türkiye’ye döndüğümde ise Türkiye’de profesyonel iş hayatında böyle bir ihtiyacın olduğunu görmemle birlikte bu işi Türkiye’de kurarak Avrupa’da yaptığım uygulamaları Türkiye’ye taşıdım.
SORU: Peki kültürlerarası iletişim eğitimlerini ve danışmanlık hizmetlerini en çok kimlere veriyorsunuz?
CEVAP: Aslında bu konuyu iki dalda incelemek daha sağlıklı olacaktır. Birincisi Türkiye’ye gelen üst düzey yöneticilere Türk sosyal ve iş kültürü hakkında danışmanlık ve koçluk veriyorum. Aileleriyle gelen expatlara ayrıca eşleri ve çocukları için de danışmanlık hizmeti sağlıyorum. İkinci grup ise Türkiye’den yurtdışına giden Türk yöneticilere gidecekleri ülkenin sosyal ve iş kültürü hakkında verdiğim danışmanlık.
SORU: Peki bu yelpazede hangi ülkeler ağırlıkta?
CEVAP: Türkiye’ye gelenler ağırlıklı olarak Amerikan İngiliz Alman Fransız ve İtalyan yöneticiler olmaktadır. Türkiye’den giden Türk yöneticiler ise genelde Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızıstan, Azerbaycan başta olmak üzere tüm Türkî cumhuriyetlere gitmekle birlikte İsviçre, Almanya, Fransa ve İngiltere gibi Avrupa ülkelerine ve Amerika’ya gidiyorlar.
SORU: Bu kadar çok ülke hakkında bilgiye nasıl sahip oldunuz?
CEVAP: 17 senede İsviçre’den Amerika’ya Kore’den Kuveyt’e 10 farklı ülkede yaşadım ve yöneticilik yaptım. İşim gereği sık gittiğim ve sorumlu olduğum diğer ülkelerde uzun süre yaşamamış olsam da o ülkelerden sorumlu yönetici olarak çalışmam bana bu değerli bilgi hazinesini kazandırmıştır. Tabii ki Amerika’da aldığım “Intercultural Communication” eğitimleri, senelerin pratik tecrübesi ile bir araya gelerek bu hazineyi oluşturuyor.
JCI Ankara’dan Hasan Yaşar, 21 Mart’ta Ankara’ya gelecek olan Ferhan Alesi ile bir röportaj gerçekleştirdi:
SORU: Türki Cumhuriyetler için bu eğitimlerin olması enteresan değil mi? Yani kültürü bize yakın olduğunu düşündüğümüz ülkeler için nasıl bir eğitim programı izliyorsunuz?
CEVAP: Çok güzel bir konuya değindiniz, gerçekten kritik bir konu. Çünkü Türkî Cumhuriyetler olarak kendimize çok benzediğini düşündüğümüz bu ülkelerde aslında özellikle iş hayatında büyük farklılıklar mevcut. Buradan giden üst düzey Türk yöneticiler özellikle ilk kez gittiklerinde işçi çalıştırma ve yönetme konusunda birçok zorluk yaşamaktadır. Bunun sebeplerinden biri de Türkiye’den giden yöneticilerin sahip oldukları şartlanmışlık ve önyargılardır. Hâlbuki her bir Türkî Cumhuriyet birbirinden keskin hatlarla ayrılan kültürel ve sosyal dinamiklere sahiptir ve bu özellikler doğru bir şekilde çözümlenmediği takdirde iş hayatında başarı gecikmekte ve verimlilik düşmektedir.
SORU: Türk yöneticilerin en çok zorlandığı kültür hangisi?
CEVAP: Özellikle Almanya ile senelerdir olan ekonomik kültürel ve sosyal birlikteliğimize, o kadar Türk yaşamasına Türkiye’de o kadar Alman gelmesine ve yıllardır iç içe olmamıza rağmen bu iki kültür hala iş hayatında birbirini yeterince tanıyabilmiş değildir. Türkiye’ye gelen Almanlar hala önyargılı geliyorlar. Aşırı planlı ve programlı çalışmaları ve herkesten bu disiplini beklemeleri Türklere uymuyor. Türkler ise plan programdan ziyade aksiyon odaklı oldukları için bu iki kültür iş hayatında orta noktada buluşmakta zorluklar yaşıyor. Aynı şekilde Kazakistan kültürü de bizim için çalışmakta ve işçi yönetmekte zorlandığımız bir kültür. Sonuçta iyi ya da kötü diye bir değerlendirme yapamayız. Konu kültürler arası farklılık ve bu farklılığın doğru şekilde analiz edilip to-do-list’lerin oluşturulmasıdır.
SORU: Türkiye’de hangi illerde veriyorsunuz bu eğitimleri?
İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya gibi yabancı çok uluslu şirketlerin ağırlıklı olarak konuşlandığı illerde bu eğitimlere talep geliyor ama başı çeken şehir tabii ki İstanbul.
SORU: Sadece iş dünyasına bu eğitimleri vermeniz diğer sektörlere haksızlık olmuyor mu?
CEVAP: Gönül ister ki her sektör kültürler arası iletişimin ne kadar önemli olduğunun farkına varsın. Bu farkındalığı yaratmakta belki bizim elimizde. Çünkü Türkiye’ye gelip adaptasyon problemi yaşayan sadece üst düzey yöneticiler değil. Yurtdışından ülkemiz takımlarına transfer edilen yabancı futbolculardan tutun da üniversitelerde çalışmaya başlayan yabancı profesörlere kadar birçok çalışan bu problemle yüz yüze kalıyor. Hatta çoğu insan böyle bir problem yaşadığını bile anlamadan aylarca kendi kendine çabalayıp duruyor. İki sene önce bir AVM’de karşılaştığım uzun boylu ve iri yapılı Amerikalı basketbolcu bir kadın kendi ayak numarasına göre ayakkabı bulamamaktan yakınmıştı. Bu kişi daha öncesinde Türk kültürüne hazırlanmış ve yaşayacağı şehir hakkında detaylı bir bilgilendirme almış olsaydı çok daha rahat bir geçiş dönemi yaşayıp yapacağı işte çok daha verimli olabilirdi. Biz verdiğimiz eğitimler ve koçluklarla insanların yaşam kalitesi yüksek bir standardı yakalayabilmeleri için uğraşıyoruz. Çünkü ülkemizde mutlu kalacak her bir birey ülke tanıtımına ve ülkemizin yurtdışındaki temsiline de büyük bir destek vermiş olacaktır.
SORU: Peki verdiğiniz bu eğitimler bir sefere mahsus mu oluyor yoksa aylık periyotlarda tekrarlamak gerekiyor mu?
CEVAP: Bu aslında danışmanlık verdiğim kişinin kim olduğuna göre değişiyor. Kısa dönem için gelip Türkiye’de çalışacak birisi olursa tek seferlik bir veya iki günlük eğitim yeterli olabiliyor fakat daha uzun bir süre Türkiye’de kalacaksa veya yöneticilik yapacaksa bu devamlılığı olan bir danışmanlık oluyor ve eğitimden ziyade koçluğa dönüşüyor. 3 aylığına 5 aylığına gelip Türkiye’de iş yapacak ve devamlı yaşamayacak birisiyle burada daha uzun süre kalacak, Türklerle çalışacak birisine verdiğimiz eğitim daha farklı oluyor. Üst düzey yöneticilerde genelde koçluk yapıyorum ve bunun da süresini biz ayarlıyoruz. Yapılan ihtiyaç analizi sonuçlarına göre bu takvim bizim tarafımızdan oluşturuluyor. Kültürlerarası iletişim dediğimizde bu sosyoloji, psikoloji ve antropolojinin karışımı bir sosyal bilim olduğundan verdiğimiz uzun süreli danışmanlıklarda yaptığım ya da söylediğim hareket söz nasıl algılanıyordan tutun da yeni ülkeye gidildiğinde yaşanan psikolojik değişimlerin tamamı ele alınıyor.