Horlama, baş ağrısı, halsizlik, gece sık idrara çıkma ve unutkanlık gibi belirtilerle kendini gösteren uyku apnesi hastalığı tedavi edilmediği takdirde depresyon, yüksek tansiyon, kalp krizi ve inmeye neden olabiliyor. Memorial Ankara Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Metin Özkan, iş performansının düşmesinden dikkat bozukluğuna sebep olarak trafik kazalarına kadar zemin hazırlayabilen uyku apnesi hastalığının tanı ve tedavi süreciyle ilgili bilgi verdi.
Hastaların yaşam kalitesi oldukça düşüyor
Uyku apnesi, uyku sırasında nefesin durması veya yüzeysel hale gelmesidir. Bu nefes durması gece boyunca defalarca tekrarlayabilmekte ve birkaç saniyelik sürelerden bazen bir iki dakikalık sürelere kadar uzayabilmektedir. Uyku sırasında, üst solunum yolunun açık kalmasını sağlayan kaslarda gevşeme, dil kökü veya yumuşak damağın veya aşırı büyümüş bademciklerin hava yolunu tıkaması sonucu kişinin en az 10 saniye nefes alamaması durumu, “tıkayıcı uyku apnesi” (obstrüktik uyku apnesi) olarak adlandırılmaktadır. Bu esnada solunum çabası devam eder, bir süre sonra artan solunum çabası beyini uyarır ve hava yolu açılır. Solunumu durana kadar horlayan kişi, gürültülü bir homurdanma ile yeniden nefes almaya ve horlamaya başlar.
Sadece yetişkinlerde değil çocuklarda da görülüyor
Uyku apnesi genellikle rutin muayenelerde saptanamadığı için tanısı geç konulmakta veya anlaşılamamaktadır. Hastalığın teşhis ve tedavisi için; yetişkinlerde ilaçlarla kontrol edilemeyen hipertansiyon ve şeker, sabah yorgun uyanma, baş ağrısı, gözlerde kanlanma, uykuyu alamama ve özellikle horlama gibi belirtilere dikkat edilmelidir. Uyku apne sorunu yalnızca erişkin bireylerde değil; fazla kilolu, büyük bademcikleri ya da geniz eti olan çocuklarda da görülebilmektedir. Hastalığın çocuklardaki belirtileri ise; horlama, nefes alırken zorlanma ve gün içinde cansız ya da hiperaktif davranışlardır.
Polisomnografi sayesinde bir gecede tanı konulabiliyor
Uyku apnesinin tanısı polisomnografi testi ile konulmaktadır. Polisomnografi, uyku sırasında beyin dalgaları, göz hareketleri, ağız ve burundan hava akımı, horlama, kalp hızı, bacak hareketleri ve oksijen seviyelerinin ölçümü esasına dayanmaktadır. Bu işlem için hastaların bir gece uyku odasında kalmaları gerekmektedir. İşlem sırasında vücudun çeşitli noktalarına bağlanan kablolarla alınan sinyaller odanın dışındaki bilgisayara aktarılmaktadır. Sabaha kadar alınan bu kayıtlar incelenmesiyle, uyku süresince solunumun kaç defa durduğu, ne kadar süre ile durduğu, durduğunda oksijen değerlerinin ve kalp hızının nasıl etkilendiği ve derin uykuya dalınıp dalınmadığı gibi birçok parametreye bakma imkanı sağlanmaktadır. Bunun dışında alınacak basit önemler sayesinde uyku apnesi önlenebilir. Hastalık için değiştirilebilir risk faktörlerinden en önemlisi obezitedir. Hastalık kilo vererek %50 oranında azaltılabilmektedir. Ayrıca, alkol ve uyku ilaçlarından kaçınarak, sigarayı bırakarak ve sırt üstü yatmayı önleyerek rahatsızlığı azaltmak mümkündür. Burun açıklığını sağlayan spreyler veya elastik bantlar da horlamayı azaltmakta fakat uyku apnesi tedavisi için yeterli olamamaktadır
Cihazla tedavi sayesinde horlama sorunu ortadan kalkıyor
Hastalığın özgün tedavisi, hava yolunu devamlı açık tutacak şekilde basınçlı hava veren cihazların kullanımıyla sağlanmaktadır. PAP (pozitif havayolu basıncı) cihazları üst hava yollarının uyku sırasında açık kalmasını sağlayarak apneyi önlemektedir. Gece boyunca yüze sıkıca oturan silikon bir maskeyle basınçlı hava veren bu cihazlar, başlangıçta hasta için rahatsız edici görünebilmektedir. Buna rağmen, sabah dinlenmiş ve uykusunu almış olarak uyanan hastalar cihazı kolaylıkla kabul etmektedir. Hastaya hangi cihazın uygun olduğunu tespit etmek ve apnelerin yok olduğu veya minimum sayıya indiğini görmek için ikinci bir gecenin uyku laboratuvarında geçirilmesi gerekmektedir. Cihazla tedavinin ardından uyku apnesi sorunundan kurtulan kişilerin yaşam kaliteleri yeniden yükselmektedir.