Türkiye’de 2013’ten itibaren yeniden bir ivme yakalayan leasing sektörü işlem hacminin 2014 – 2018 arasında yaklaşık 2 kat büyüyerek 33 milyar TL’ye ulaşması bekleniyor. Aynı zaman diliminde aktif büyüklüğünün 64 milyar TL, net kira alacağının ise 41 milyar TL olması öngörülüyor.
21 Nisan 2015, İstanbul – Türkiye’de profesyonel hizmetler alanında 29’uncu yılını tamamlayan Deloitte, leasing sektöründeki gelişmeleri değerlendirdiği ve sektörün gelişimi için politika önerileri sunduğu raporunu yayınladı.
2015 yılında açıklanan verilere göre, küresel leasing sektörü 2013 yılında 884 milyar dolar büyüklüğe ulaştı. Pazarda ilk üçü, sırasıyla (335,1 milyar dolar işlem hacmi ile) Kuzey Amerika (333,6 milyar dolar işlem hacmi ile) Avrupa ve Çin’in etkisiyle (177,3 milyar dolar işlem hacmi ile) Asya oluşturuyor. Türkiye ise 2014 yılı itibariyle yaklaşık 7,6 milyar dolar işlem hacmine sahip durumda.
Leasing işlem hacminin milli gelire oranına bakıldığında, 2013 yılında Türkiye 0,63 penetrasyon oranı ile dünyadaki ilk 50 ülke sıralamasında 41. sırada geliyor ve sektörün mevcut potansiyelinin altında olduğu görülüyor. Leasing piyasasındaki ‘operasyonel leasing’ ve ‘sat-geri kirala’ gibi ürünlerle çeşitliliğin ancak son dönemlerde artmasının, bu oranın Türkiye’de yüksek olmamasında etkili faktörlerden biri olduğunun altı çiziliyor. Raporda ayrıca leasingin şirketler tarafından çoğunlukla KDV avantajından yararlanmak için kullanılan bir finansal enstrüman olarak algılanması; sektörün gelişmesi için gerekli altyapının tam anlamıyla oluşmamış olması; özel sektörde bankalara ve krediye erişimi sınırlı, mali yapısı zayıf görülen şirketlerin leasing yoluna gittiği yönündeki algı; bankaların küresel kriz sonrası dönemde KOBİ bankacılığına yönelmesi ve Türkiye’deki şirketlerin “mülkiyet sahipliği” konusuna yaklaşımlarının da leasing sektörünün gelişmesi önündeki engellerden olduğu belirtiliyor.
Yayınlanan rapora ilişkin olarak Deloitte Türkiye, Finansal Hizmetler Sektörü Lideri Hasan Kılıç şu açıklamalarda bulundu: “2015 ve sonrasında küresel ölçekte beklenen parasal sıkılaşma ve gelişmekte olan ülkelere fon girişinin yavaşlamasının beklenmesi başta öz kaynakları kısıtlı şirketlerin krediye erişimini zorlaştırabilir. Leasing sektörünün daha geniş bir işlem hacmine ulaşması ölçek ve sektör farkı gözetmeksizin şirketlerin sermaye yatırımlarına destek vererek katkı sağlayacaktır. Mevcutta potansiyelinin altında olan leasing sektörünün geliştirilmesi için, leasing konusunda başarılı ülkelerde olduğu gibi canlı ve gelişmiş bir sektör için hem satıcılar hem de kiracılar açısından sektörün cazibesinin artırılması, özellikle özendirilmesi istenen sektörlerde captive leasing uygulamalarına yönelik teşvik programları oluşturulması etkili olabilir. Böylelikle leasing yoluyla da satışlarını artırabileceğini gören üretici firmaların ülkeye yatırım yapmaları sağlanabilir. Sektörün gelişebilme potansiyeli olan bir alanı da operasyonel leasing. Bu açıdan, özellikle operasyonel leasing’in kullanıldığı durumlarda etkin bir ikinci el piyasasının oluşması önem taşımaktadır.”
Leasing işlemlerinin vergilendirilmesine yönelik konular leasing talebini etkiliyor
Türkiye’de şu anda 31 şirketin yaklaşık 50 bin müşteriye yaklaşık 1500 çalışanla hizmet verdiği leasing sektöründe büyüklük olarak ilk 10 şirketin tamamını banka iştiraki oluşturması bankacılık ve leasing faaliyetlerinin diğer ülkelere oranla daha paralel yürümesine yol açıyor. Raporda, 2007 yılından önce kredi piyasalarındaki büyümeye paralel bir ivme yakalayan leasing sektörünün küresel kriz sonrasında, vergi düzenlemelerinin de etkisiyle aynı başarıyı tekrarlayamadığı belirtiliyor.
Konuya ilişkin olarak Deloitte Türkiye, Finansal Hizmetlerden sorumlu Vergi Direktörü Gündoğan Durak ise şunları belirtti: “Leasing işlemlerinin vergilendirilmesine yönelik teşvikler şirketlerin leasinge olan taleplerinde temel belirleyiciler arasında yer alıyor. 2008-2011 yıllarında yapılan değişikliklerle bazı kiralama işlemlerinde %1 KDV oranının 2007 öncesinde olduğu gibi yeniden getirilmesi sektörü canlandıran bir gelişme olmuştur. Yine taşınmaz sat-geri kiralamalarına sağlanan vergi istisnaları, 2013 yılından itibaren taşınmaz kiralamalarında bir artış meydana getirmiştir. Yine de sat-geri kirala işlemlerine sağlanan vergisel avantajlar esasen bugün itibariyle istenilen seviyede olmayıp yapılacak ilave değişiklikler neticesinde bu alandaki ivmelenme hızlanacaktır. Ayrıca farklı sektörlerde de leasingin teşvik edilmesini sağlayacak şekilde %1 KDV’ye tabi olan makine ve ekipman listesinin genişletilmesi ve leasing şirketlerine mali kolaylık sağlayacak ve işlem maliyetlerini azaltacak politikaların hayata geçirilmesi sektörün gelişimini daha da olumlu etkileyecektir”.
Leasing’in büyümesi, KOBİ’lere de pozitif yansıyacak
Raporda, Türkiye’de leasing sektörünün daha geniş bir işlem hacmine ulaşmasının özellikle büyüme potansiyeli yüksek KOBİ’ler ve rekabet gücü yüksek sektörler üzerinde olumlu bir etki yaratacağı belirtiliyor. Makine ve ekipman alanındaki leasing faaliyetleri ile bu alandaki toplam yatırımlar arasında uzun dönemli ve pozitif bir dengenin olduğunu, leasing faaliyetlerinde %1’lik bir artışın toplam makine ve ekipman yatırımlarını %0,3 oranında artıracağını gösteriyor.
Dünyada leasingi en çok tercih eden sektörler incelendiğinde imalat, tarım, kamu, madencilik, inşaat, sağlık hizmetleri gibi geniş bir yelpazede faaliyet gösteren bir şirket portföyüyle karşılaşılıyor. Türkiye’de ise inşaat sektörü ve gayrimenkul Türkiye’deki leasing faaliyetlerinin yarısını oluşturuyor. Leasing sektörünün katkısının inşaat gibi ekonomik konjonktürle beraber hareket eden sektörlerle sınırlı kalmaması ve sürdürülebilir büyüme için stratejik önem taşıyan sektörlerde de kullanılması, finansmana erişimin ve sermaye yatırımlarının zorlaşmasının beklendiği 2015 ve sonrası için de önem taşıyor. Özellikle yapısal reformların detaylandırılması ve sektörel bakış açılarının değişeceği aşamada leasing sektörünün kendisini yeniden konumlaması ihtiyacı oluşacaktır.
Başarılı büyüme için adım atılması şart
Leasing sektörünün 2013’ten itibaren bir ivme yakalaması ve 2018 yılında yaklaşık 64 milyar TL’lik bir aktif büyüklüğe ulaşması bekleniyor. Ayrıca net kira alacakları bakımından da yaklaşık 41 milyar TL’lik bir büyüklük öngörülüyor. Raporda ayrıca 2015-2018 arasında sınırlı bir ekonomik büyüme performansı yakalanacağı böylece sektörün yıllık ortalama (nominal) büyüme hızının %20’nin biraz altında olacağı, özellikle makine-teçhizat ve taşınmaz mallarda işlem hacminin 2014-2018 arasında yaklaşık 2 katına çıkacağı vurgulanıyor.
Son dönemde vergi oranlarındaki düzenlemeler başta olmak üzere sektörün başarılı bir büyüme ivmesi yakalaması için de önemli adımlar atıldığını aktaran rapora göre, sektörün sürdürülebilir bir büyümeye ulaşması için;
- Derin bir ikinci el piyasasının oluşturulması ile operasyonel leasingin geliştirilmesi
- Sektördeki bilgi ve veri akışının iyileştirilmesi,
- Sektörde uzmanlaşmış nitelikli işgücünün yetiştirilmesi,
- Uluslararası makine/ekipman üreticileriyle distribütörlük anlaşmalarının kurularak leasing ağının geliştirilmesi,
- Bürokratik katılıkların azaltılması,
- ‘Captive leasing’ uygulamalarının devletin de destek olacağı mekanizmalarla özendirilmesi,
- Şirketler tarafında leasing faaliyetlerinin sağlayacağı avantajlara yönelik bilgilendirme çalışmalarının yapılması gerekiyor.
Deloitte’un “Türkiye Leasing Sektörü: Sürdürülebilir Büyüme Yolunda Adımlar” raporuna http://www2.deloitte.com/tr/tr/pages/financial-services/articles/leasing-sector.html linkinden ulaşılabilir.