İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, kalkınma bankacılığı modeli olmadan Türkiye ekonomisinin büyümesinin mümkün olmadığını belirterek, “Özel sektör bankalarıyla bu işin olacağını düşünmeye devam edersek, “Batı nasıl başarıyor da biz başaramıyoruz?” sorusuna bir yüzyıl daha yanıt veremeyiz” dedi.
Bahçıvan, ülkemizde reel sektörün en önemli sorunlarından birinin, başta uzun vadeli kredide maliyetlerinin yüksekliği olmak üzere finansmana erişim olduğunu söyledi.
Bahçıvan: “Şirketler karlarının yüzde 50’sini bankalara faiz olarak ödemektedir. Muhtemelen bu oran artan faiz oranları ve kur farkları nedeniyle yüzde 60-65’e kadar çıkacaktır.”
Bahçıvan: “Bankacılık sistemi halen ‘teminat ve ipotek bankacılığı’ anlayışında. Artık bizim fikirlerimizin, hayallerimizin ve girişimcilik ruhumuzun da teminat olarak kabul edilmesini arzu ediyoruz.”
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi, nisan ayı toplantısını “Finansal İstikrar, Sanayinin Finansmanı ve Sürdürülebilir Ekonomi Bağlamında Bankacılık ve Reel Sektör İlişkileri” ana gündemi ile bugün gerçekleştirdi. Meclis toplantısının bu ayki konuğu, Türkiye Bankalar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın oldu.
Toplantının açılış konuşmasını yapan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, Türkiye ekonomisinin büyümesinde kalkınma bankacılığının rolü ve reel sektör için finansman kaynaklarına düşük maliyetle ulaşmanın önem taşıdığı konularına ağırlık verdi.
Türkiye’de ekonominin lokomotifi olan reel sektörün en önemli sorununun, uzun vadeli kredi maliyetlerinin yüksekliği ve finansmana erişim güçlüğü olduğunu belirten Bahçıvan, 2013 yılında şirketlerin bankalara 51,3 milyar TL faiz ödediğinin altını çizdi. Bahçıvan, “Bir başka ifadeyle, şirketler faaliyet karlarının yüzde 50’sini bankalara faiz olarak ödemektedirler. Muhtemelen bu oran artan faiz oranları ve kur farkları nedeniyle yüzde 60-65’e kadar çıkacaktır. Bankacılık sistemi halen daha ‘teminat ve ipotek bankacılığı’ anlayışında kalmış durumda. Bilanço, gelir ve sürdürülebilir iş modeli bazında bir anlayışa geçebilmiş değil. Burada bir anlayış değişikliğinin zamanı çoktan geldi ve geçiyor bile. Artık bizim fikirlerimizin, hayallerimizin ve girişimcilik ruhumuzun da teminat olarak kabul edilmesini arzu ediyoruz” diye konuştu.
Bahçıvan konuşmasında, sanayiciler için büyük önem taşıyan İstanbul Finans Merkezi’nin, başkalarının finans transferinde köprü olmasından ziyade Türkiye’nin üreterek büyümesine katkı yapması gerektiğinin altını çizdi.
Almanya’dan Japonya’ya, ABD’den Kore’ye sanayileşerek büyüyen tüm gelişmiş ülkelerde mutlaka kamunun geliştirici, kapsayıcı ve destekleyici bakış açısını olduğunu söyleyen Bahçıvan, Türkiye’de ise bankacılık ve finans kesiminin en zayıf halkasının bankacılık-sanayi ilişkisi olduğunu vurguladı. Bahçıvan, şunları söyledi:
“Bugün bir kalkınma bankacılığı modeli olmadan sadece özel sektör bankalarıyla bu işin götürülebileceğini düşünmeye devam edersek, “Batı nasıl başarıyor da biz başaramıyoruz?” sorusuna, bir yüzyıl daha yanıt veremeyiz. Burada sanayiciler olarak yanlış anlaşılmak istemiyoruz. Özel sektör bankacılığının yaklaşımını yadırgamıyoruz. Onların da haklı gerekçeleri var. Kendi fonlamalarını haklı olarak kısa vadeli dönecek olan getirilere yönlendirmeleri ve bu yönde paket oluşturmaları anlaşılabilir bir durumdur. O halde, kalkıp da bu fonlardan sanayinin 10 – 15 yıllık ihtiyaçları için kaynak beklemek, her halde fazla iyimserlik olur. Bunun için Türkiye’nin mutlak surette sanayiyi destekleyen kalkınma bankacılığı modelini oluşturması gerekmektedir. Eğer bu model oluşturulur ve işlevsel kılınırsa, o zaman onun etrafında özel sektör bankaları da bir kümelenmeye gideceklerdir.”
Kalkınma bankacılığının sanayi için önemini, gelişmiş ülkelerin kalkınma bankalarının milli gelirden aldığı pay ile açıklayan Bahçıvan, “Almanya Kalkınma Bankası’nın sermayesinin, Almanya milli gelirine oranı yüzde 0,78 iken, Türkiye’de bu oran sadece yüzde 0,01’dir. Aynı şekilde kalkınma bankalarının toplam aktiflerinin, bazı ülkelerde milli gelire oranı yüzde 15 ve 19’lar düzeyinde. Bu oranın dünya ortalaması ise yüzde 7. Eğer Türkiye bu ortalamayı tutturabilseydi, yaklaşık 100 milyar TL aktif gücüne sahip bir kalkınma bankamız, böyle bir kalkınma bankamızın da piyasa yaklaşık 80 milyar TL kredi verme hacmi olacaktı. Şu anda Türkiye Kalkınma Bankası’nın kredi hacmi sadece 2,5 milyar TL. Türkiye Kalkınma Bankası, kuruluş amacındaki asli görevine bir an önce kavuşturulmalıdır.”
Bankacılık sisteminde gelecek dönemde Basel II ve Basel III kriterlerinin devreye girecek olmasının, kredi bulmakta zorlanan KOBİ’lerin de hayatını zorlaştıracağını belirten Bahçıvan, “Bu durumda, finansal sistemin derinliğinin artırılması, risk sermayesi ve girişim sermayesi gibi finansal araçların geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesi, reel sektöre verilen krediler üzerindeki vergi yüklerin azaltılması önem kazanmaktadır. KOSGEB’in finansman yapısının güçlendirilmesi, Kredi Garanti Fonunun daha etkin bir şekilde işletilmesi, sermaye piyasalarından daha fazla yararlanılması gibi önlemlerin de hayata geçirilmesi gerekmektedir” şeklinde konuştu.