Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir meclis toplantısında şöyle konuştu;
‘‘IMF, Ekim ayında Dünya Ekonomik Görünüm raporunu açıkladı. IMF, bu yıl dünya ekonomisi için Temmuz ayında öngördüğü %3,1’lik büyüme hızını %2,9’a 2014’te ise %3,8’den %3,6’ya çekti. Büyüme tahminin aşağı doğru revizyonunda IMF’nin gelişen ekonomiler için büyüme tahminini düşürmesi etkili oldu. IMF, dünya ticaretinin büyüme hızını da aşağı doğru revize ederek 2013 için %2,9’a, 2014 için ise % 4,9’a çekti. Dünya ticaret hacmi artış hızının küresel kriz öncesinde %10’ların üzerinde olduğu hatırlanırsa bu artış hızlarının oldukça düşük olduğu görülecektir. IMF, gelişen ekonomilerin büyüme hızlarının düşeceği ve bu ülkelerin dış finansmanda eskisi kadar rahat olamayacaklarını da belirtiyor. Diğer yandan ABD’de parasal genişleme hızında yavaşlamaya gidilmesi önümüzdeki yılın baharına kalmış gibi görünüyor. Bu nedenle gelişen ekonomilerden başlayan fon çıkışları durmuştur. Gelişen ülkelere yabancı fon girişlerinin eskisi kadar çok olmasa da bir süre daha devam edeceği anlaşılmaktadır.
Orta Vadeli Programlar, bizlere 3 yıllık bir perspektif sağlamaktadır. Ancak, bu perspektif bazen çok yanıltıcı olmaktadır. 2012 için Orta Vadeli Programın büyüme öngörüsü %4’tü.
Gerçekleşen büyüme ise neredeyse bunun yarısı oldu. Bu nedenle 2013-2015 dönemini kapsayan Orta Vadeli Programı ihtiyatla karşılamamız gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Programa göre Türkiye ekonomisi bu yıl %3,2, 2014’te %4, 2015 ‘te ise %5 büyüyecek.
IMF ise Türkiye’nin bu yıl %3,8, 2014’te %3,5, 2015’te ise %4,5 büyüyeceğini tahmin ediyor. Görüldüğü gibi büyüme hızı bir süre daha düşük seyredecektir. Düşük büyüme hızı kendini yüksek işsizlik oranlarında hissettirmektedir. Orta Vadeli programa göre bu yıl %8,9 olması beklenen işsizlik oranı 2015’te ancak %8,7’ye düşebilecektir. Orta Vadeli Program, cari işlemler açığının GSYH’ya oranında ciddi bir düşüş olmayacağı bu dönemde yurtiçi tasarruf oranının %14,3’ten %16,7’ye yükseleceğini tahmin etmektedir. Biz tasarruf oranındaki bu artış tahminini biraz iyimser buluyoruz. Sonuç olarak, Orta Vadeli Program kendimizi düşük büyüme ortamına hazırlamamız gerektiğini göstermektedir.
Sanayi üretimindeki oynaklık devam etmektedir.
Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi Ağustos ayında bir önceki aya göre %4 azaldı. Temmuz ayında ise binde 9 artmıştı.
Biz, sanayi üretimindeki bu düşüşün geçici olduğunu tahmin ediyoruz. İmalat sanayiinde kapasite kullanım oranı da bu beklentimizi desteklemektedir. Ekim ayında imalat sanayiinde kapasite kullanım oranı geçen yıla göre 1,5 puan artarak %76,4 olmuştur. Ağustos ayında sanayide toplam ciro da, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 8,1 arttı. Enflasyonun üzerinde gerçekleşen bu artış çok az da olsa reel cirolarda bir artışı ifade etmektedir.
Ağustos ayında, geçen yılın aynı ayına göre ihracat %13, ithalat da %3,4 azalmış, dış ticaret açığı %17 artış göstermiştir. Açık 6 milyar dolardan 7 milyar dolara çıktı. 12 aylık ihracat 141 milyar, ithalat 228 milyar, dış ticaret açığı da 87,5 milyar dolara yükseldi. Esas olarak dış ticaret açığından kaynaklanan cari işlemler açığı da Ağustos sonunda yıllık bazda 57 milyar dolara yükseldi. Küresel likidite bolluğu nedeniyle Türkiye bu açığı finanse etmekte bir zorluk çekmedi. Ancak, küresel likiditenin azalması durumunda bu kadar yüksek cari açıklar vermemiz kolay olmayacaktır.
Eylül ayında üyelerimiz arasında gerçekleştirdiğimiz “Ankara sanayiinde durum tespiti ve beklentiler” anketinin sonuçları üretimde ve iç satışlarda bir artış olduğunu gösterirken diğer kalemlerde önmeli bir değişim olmadığını ortaya koymaktadır. Eylül ayında, artış belirtenlerin oranı Üretimde %49’dan %57’ye,İç satışlarda %44,5’ten %50’ye,İstihdamda 27’den %29’a Ürün fiyatlarında %26’dan %27’ye, Hammadde fiyatlarında %60’tan %63’e,Kredi kullanımında %38’den %42’ye,Ücretlerde %28’den %35’e,Stoklarda %20’den %22,5’e yükselirken Yeni siparişlerde, dış satışlarda ve ithalatta artış belirtenlerin oranında ise bir değişiklik olmamıştır.
Yılı kalanı için beklentiler esas olarak olumludur. Ankete cevap veren firmalardan artış bekleyenlerin oranı üretimde % 43,iç satışlarda %44,dış satışlarda%42,yeni siparişlerde %47, istihdamda %30,ithalatta %27,kredi kullanımında %34,olmuştur. Eylül anketine cevap veren üyelerimizin %60’ı ihracat yaptıklarını belirtmişlerdir. İhracat yapan üyelerimizin cirolarının %28’ini ihracat oluşturuyor. Üyelerimizin finansman sıkıntılarında bir hafifleşme gözlenmektedir.
Üyelerimizin %65’i finansman konusunda bir sıkıntı çekmediklerini ifade etmektedirler. Ankete cevap veren üyelerimizin yarısı yeni eleman aradıklarını ifade etmişlerdir. Üyelerin %36’sı teknisyen, usta, kalfa gibi nitelikli eleman,%24’ü ara eleman,%17’si mühendis, işetmeci, yönetici gibi uzman,%25’i ise niteliksiz eleman aradıklarını belirtmişlerdir. Bu sonuçlar sanayide nitelikli elamanlara duyulan ihtiyacı bir kez daha göstermektedir.
Kıdem Tazminatında Bildiğiniz gibi her işçinin kendi adına ayrı hesap açılması ve ödenen paraların bu hesapta birikmesi esasına dayanan Avusturya modelini ilk olarak biz gündeme getirmiştik. Kimsenin kişisel hesabına dokunulamayacağı için, geçmişte bazı fonlarda yaşanan sıkıntılar bu modelde görülmeyecektir. Bu nedenle kıdem tazminatı fonu işçinin lehine olan bir uygulama olacaktır.
Bildiğiniz gibi sayın Başbakan, ilgili taraflar aralarında anlaştıktan sonra düzenleme için hükümete başvurulması gerektiğini ifade etmektedir. Ancak, kimlerin aralarında konuşup anlaşacağının belirlenmesi gerekmektedir. Burada çok ciddi bir yanlış bulunmaktadır. Ülkemiz Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) sözleşmelerini imzalamış durumdadır. ILO sözleşmesine göre “Bu görüşmelerde kamu, işveren ve işçinin temsilcilerinin bulunması gerekmektedir. İşverenin temsilcisi TİSK, işçinin temsilcisi de işçi sendikaları. Kamu kendi kendini temsil ediyor.
Bu sacayağının diğer iki ayağının temsil anlamında hiçbir yetkisi yok. Türkiye’deki işverenlerin yüzde kaçı TİSK’in üyesidir? Herhalde yüzde 1 bile değildir. Yüzde 1’i temsil eden bir örgüt, nasıl yüzde 99’un haklarını savunabilir? Aynı durum işçi kesimi için de geçerlidir.
İşçi sendikaları, çalışanların yüzde 2-3’ünü temsil etmektedir.
Sendikalı işçiler de zaten kurumsallaşmış yerlerde çalıştıkları için kıdem tazminatlarını alabilmektedirler. Sendikalı işçilerin kıdem tazminatı garanti altında iken ‘benim için kırmızı hattır, buraya dokundurmam’ demek son derece kolay bir şey. Peki geri kalan yüzde 99 ne düşünüyor? Dolayısıyla Başbakan’ın burada ‘aranızda konuşun, anlaşın’ dediği adresler yanlış. Her iki taraf açısından yüzde 1’i, yüzde 3’ü temsil eden insanlarla oturmak geri kalan yüzde 90’a yapılan zulümdür. Bu nedenle sayın Başbakan’ın ‘aranızda anlaşın’ gelin derken işçi ve işveren sendikalarının dışında bir adres vermesi gerekmekte, görüşmelerde bu yüzde 90’ın çıkarlarını savunacak bir temsil sağlanmalıdır. ILO sözleşmesinde temsil konusunda “sendika” ifadesinin kullanılmamıştır. Bunun yerine masaya oturacaklar için “en iyi temsil eden organizasyon” ifadesi yer almaktadır’’.