13 Mayıs 2016, İstanbul – Deloitte tarafından 17 ülkeden yaklaşık 1500 CFO’nun katılımı ile gerçekleştirilen Avrupa CFO Araştırması 2016 birinci çeyrek sonuçları yayınlandı.
Deloitte Türkiye CFO Hizmetleri Lideri Cem Sezgin konuya ilişkin olarak “Türkiye, bu ankete ilk kez katılmasına rağmen, 167 CFO ile en yüksek katılımı sağlayan ülke oldu. Ülkemizden katılan CFO’ların birçoğu Türkiye’nin en büyük ilk 500 firmasını temsil ediyor. Ayrıca katılımcılar arasında KOBİ’lerin de bulunması, Türkiye hakkında daha kapsayıcı ve net bir resim ortaya koyuyor” dedi. Sezgin, rekor katılım ile böylesine büyük bir sahiplenmenin, Türkiye’deki CFO’ların dünya ile ne kadar entegre olduklarını ve gelişmeleri ne kadar sıkı takip ettiklerini gösterdiğini vurguladı.
Türkiye’deki CFO’lar, geleceğe umutla bakıyor
Genel olarak geleceğe dönük finansal beklentiler anlamında Türkiye’deki şirketlerin CFO’ları, Avrupa’daki birçok meslektaşlarına göre daha olumlu bir tablo çiziyor. Zor dönemlerden geçildiği bir ortama rağmen CFO’ların dörtte üçü finansal açıdan mevcut durumun muhafaza edileceğini veya daha iyileşeceğini düşünüyor. Cem Sezgin, ankete yanıt verilirken düşük seyreden petrol fiyatları, 1 Kasım seçimleri sonrası siyasi istikrar beklentisi, faizlerdeki düşüş öngörüsü, batıdaki ihraç pazarlarında talebin artacağına dair inanç gibi birçok faktörün bu iyimser bakış açısını desteklediğini belirtti.
CFO’lar arasında en iyimser görüş belirtenler ekonomileri %4,5 büyüme oranını da aşan İsveçli CFO’lar iken, petrol gelirlerine bağımlı olan komşuları Norveçli CFO’lar beklenti açısından katılımcılar arasında en kötümser resmi ortaya koyuyor. Avrupa’nın en büyük ekonomisine sahip olan ve Türkiye’nin önemli ticaret ortağı Almanya’daki CFO’lar ise, geleceğe dönük herhangi bir değişim öngörmüyorlar.
Önlerindeki 12 aya baktıklarında Türkiye’deki şirketlerin CFO’larının büyük bir kısmı (%71) gelirlerinin artacağını düşünüyor. Bu anlamda, Türk şirketleri kârlılık özelinde de oldukça iyimser bir tablo çiziyorlar. CFO’ların kârlılık artışı beklentileri konusunda Türkiye, İtalya ve İsveç’i takip ederek en iyimser 3 ülke arasında yer alıyor.
Türk CFO’ları ihtiyatı elden bırakmıyor: CFO’ların risk iştahı oldukça düşük
Türkiye’den ankete katılan CFO’ların %67 gibi önemli bir kısmı “yüksek düzeyde” finansal ve ekonomik belirsizlik olduğunu düşünüyor. Alman ve İngiliz meslektaşları bu konuda en karamsar CFO’lar; belirsizliği en düşük görenler ise Norveçliler.
Belirsizliklerin de etkisi ile tüm CFO’lar içerisinde risk iştahı en düşük CFO’lar Türkler… Yanıtlara göre Türk CFO’ların %94’ü mevcut dönemi daha fazla risk almak için uygun bulmuyor. Jeopolitik riskler ve önde gelen ihracat pazarlarındaki talep daralması başlıca tetikleyiciler olarak öne çıkıyor. Geleceğe dönük iyimser bakış açısına sahip olsalar da, kısa vadede ihtiyatı elden bırakmıyorlar.
“Jeopolitik Risk”i ilk sıraya koyan sadece Türk ve Alman CFO’lar
Önümüzdeki dönemde en kritik riskleri sıralamaları istenen Türk CFO’lar jeopolitik riski ilk sıraya koyuyor. Sezgin, ‘Jeopolitik risk’in ilk sırada olmasının şaşırtıcı olmadığını belirterek sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye’yi çevreleyen coğrafyada devam eden çatışma ve istikrarsızlık ortamı ile küreselleşen terör dalgası ve göçmen krizinin ekonomi üzerinde yarattığı etki komşuları ile sıkı ticari ilişkileri olan şirketlerimizi doğal olarak olumsuz etkiliyor. Araştırmada ayrıca Türk CFO’ların yanı sıra Alman CFO’ları da Jeopolitik Riski ilk sıraya koyuyor. Bu da araştırmanın ilginç sonuçlarından biri olarak karşımıza çıkıyor”.
Risk unsuru olarak ikinci sırada ise ‘TL’deki dalgalanmalar’ geliyor. Anketin gerçekleştirildiği 2016 Şubat ayından Mayıs ayına kadar geçen dönemde Türk Lirası’nın Dolar ve Euro karşısında sergilediği sert iniş ve çıkışlar, finansal risklerin yönetimi adına CFO’ların sürekli tetikte olmalarını kaçınılmaz kılıyor.
Türk CFO’lar özellikle tahsilatlarda yaşanan zorluklar nedeniyle ‘nakit akışında kötüye gidiş’i riskler sıralamasında üçüncü sıraya koyuyorlar. Daha önceki senelerden farklı olarak, özellikle agresif büyüme hedefleri olan Türk şirketlerinin son dönemde rotayı gittikçe yurtdışına kaydırmaya başlamalarının bir sonucu olarak dördüncü sırada ise ‘iç talepte daralma’ geliyor. Beşinci risk kalemi olarak da ‘işçilik maliyetlerinde artış’ geliyor ki; özellikle asgari ücretteki artış sonrası, bu konu da CFO’ların gündemini daha fazla işgal edeceğe benziyor.
Her ülkenin, çok kısa zaman aralıklarında değişebilen kendine has dinamikleri olduğundan, 17 ülke arasında risk sıralamasında birbiri ile aynı yanıtları vermiş hiçbir ülke bulunmuyor. Genel bir ortalama aldığımızda ise, (jeo)politik riskler birinci sırada çıkıyor. Bunu önce dış talep, sonra da iç talep izliyor. Özellikle ihracata dayalı ekonomileri olan Avrupa ülkelerinde dış talep 2008’deki küresel krizden beri değişmeyen bir hassasiyet noktası olarak görünüyor.
Stratejik öncelikler: Az da olsa frene mi basıyoruz?
Araştırmaya göre, Türk şirketleri için birincil öncelik maliyetleri dizginlemek olarak görünüyor, bu da şirketlerde yakın zamanda tasarruf amaçlı çalışmalara ağırlık verilebileceğine işaret ediyor. Büyümenin ise öncelikle organik şekilde gerçekleşmesi bekleniyor. Yeni pazarlara giriş halen hedefler arasında yer alırken, önceki yıllara göre buradaki iştahın bir miktar azalması bekleniyor. Nitekim ankete katılan ülkelerdeki CFO’ların çok büyük bir kısmı önümüzdeki dönemde ofansiften ziyade defansif stratejiler belirlediklerini beyan ediyor.
Bununla birlikte, istihdam artışı hedefleyen Türk şirketlerinin sayısı, çalışan sayısında azalma bekleyen Türk şirketlerine göre daha fazla ve net istihdam artışı açısından Türk CFO’ları ortalamada oldukça pozitif görüş beyan ediyor.
Şirketler kredi kullanımına pek sıcak bakmıyorlar…
Türk CFO’lar Rus CFO’lar ile birlikte, diğer Avrupalı meslektaşları ile kıyaslandığında banka kredisi kullanımına en az sıcak bakanlar arasında yer alıyor (Olumlu bakanlar: %38, olumsuz bakanlar: %35). Faiz oranlarındaki indirim ve dövizdeki aşağı yönlü hareketlerin, özellikle yatırım amaçlı banka kredilerine olan talebi artırıp artırmayacağı ise takip edilmesi gereken bir konu olarak ortaya çıkıyor.
Diğer yandan, Türk CFO’ları yakın zamanda tahvil ihracı gibi farklı finansman araçlarına da olumlu bakmıyorlar. İtalyan ve Norveçli meslektaşlarından sonra bu konuya en mesafeli duranların Türk CFO’ları olduğu görünüyor.
Şirketlerin borçlanma konusuna yaklaşımını da değerlendiren araştırma, özel sektörün halihazırda oldukça borçlanmış durumda olduğunu; bu nedenle Türk şirketlerinin çoğunun en azından kısa vadede daha fazla borçlanma konusunda muhafazakar bir politika izlemelerinin gayet olağan olduğunu ortaya koyuyor. Araştırma, şirketlerin böyle bir atmosferde kendi öz kaynakları ile büyümeye öncelik vereceklerine dair sinyaller veriyor. Türk CFO’larının neredeyse yarısı şirketlerinin bu stratejiyi izleyeceklerini belirtiyor ve bu oran, katılımcılar arasında açık ara en yüksek oran olarak gözüküyor.
Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı anlaşmasına dair şüpheli bir yaklaşım söz konusu
Avrupa Birliği ile ABD arasında müzakere edilen Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması’na (Transatlantic Trade and Investment Partnership Agreement) Ruslardan sonra en mesafeli duran CFO’lar Türkler. Araştırma sonuçları, böyle bir anlaşmanın Türkiye’nin dış ticaretine olumsuz etkileri olabileceğine dair bir kaygı olduğunu yansıtıyor. Gümrük Birliği ile başlayan, adaylık sürecinde ele alınan fasıllar ile olgunlaşan Türkiye’nin AB ilişkilerinin, yakın zamanda Schengen Ülkeleri tarafından vizelerin kaldırılması gündemi ile yeni bir boyuta geçtiği belirtiliyor. Türkiye’nin, bu yeni anlaşmanın, AB ilişkilerinde kendisine nasıl bir yansıması olacağı hakkında daha fazla bilgi edinmesi ve hazırlıklarını buna göre yapması gerektiği vurgulanıyor.
Deloitte’un Avrupa CFO Araştırması 2016 raporuna buradan ulaşabilirsiniz.