2008 Krizinden sonra Merkez Bankaları para politikasını kullanarak talebi arttırmak, yavaşlayan büyüme rakamlarını tekrardan yukarıya çıkarmak ve en önemlisi deflasyon riskine karşın eli taşın altına koydu. Genişletici Para Politikası ile bu sorunlara çare ararken, işin bütçe boyutuna baktığımızda ise ilgili açık açıkları inanılmaz boyutlara geldi.
Devletler artık para politikalarını kullanarak düşen büyüme, işsizlikle boğuşma ve inanılmaz bütçe açıklarına sorun bulmakta zorlanıyorlar. Küreselleşme ile beraber dünya reel ekonomiği konuşamaz oldu. Gelişmiş ülkelerin ekonomi ve finans medyasının paylaştıkları haberleri incelememiz durumunda finans piyasalarındaki haberlerin; işsizlik ve özellikle gelir dağılımı eşitsizliği gibi konu başlıklarına göre kat ve kat fazla işlendiği görülmektedir. Buna ek olarak, izlediğiniz Hollywood filmlerini de hatırlamakta fayda var. İzlemiş olduğunuz bu filmlerde konu olarak daha çok Wall Street mi, yoksa Detroit’in iflas eden otomotiv sektörü gibi meseleler mi işlenmiştir? Cevabı sizlere bırakıyorum.
2008 Küresel Krizi her ne kadar parasal politikaları gerekli kıldıysa da şu anda özellikle başta Batı’nın gelir dağılımı eşitsizliği, vergilendirmede adalet, istihdam politikaları ve en önemlisi zenginin daha zengin fakirin daha fakir hale geldiği gibi sorunları çözmek adına, 21. yy ’da ülkeler toplumun tüm kesimini kucaklayan politikalara imza atmalıdırlar. Bunun da çaresini parasal politikalarda aramamak gerekmektedir. Özetle dünyada ekonomi karar vericilerinin günümüzde parasal politikalardan daha çok fiskal(maliye) politikalarına yönelmesi gerektiğini düşünmekteyim. Bu noktada karar mekanizmalarını ben de merakla takip edeceğim.
Daniel Defoe’nin dediğiği gibi “Açlık, ne dost, ne akraba, ne insanlık, ne de hak tanır.”
Herkese güzel haftalar dilerim.