Ankara Sanayi Odası Nisan ayı olağan meclis toplantısı 26 Nisan 2017 tarihinde yapıldı. Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir toplantıda gündemdeki ekonomik gelişmeleri değerlendirdi.
Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir meclis toplantısında sözlerine şöyle başladı:
“ Ankara Sanayi Odası olarak yaptığımız değerlendirmelerde 4. Çeyrekteki büyüme rakamının, üçüncü çeyrekten oldukça farklı olacağını öngörmüştük. Zira 2016 yılının son iki ayındaki kredi kullanım oranlarındaki artış, Ekim ayındaki sanayi üretim endeksinin yılın tamamının en yüksek değerine ulaşması, kayıtlı siparişlerin Ekim-Kasım ortalamasının 2016 yılının en yüksek değerine yükselmiş olması gibi pek çok gösterge bize bunun sinyallerini vermişti. Peki bu büyüme nasıl ortaya çıktı? Detaylı incelendiğinde iç tüketimin ön plana çıktığı görülmektedir. 2016 yılının tamamında dış ticaretin büyümeye pozitif katkı vermemiş olmasına rağmen özellikle kamu harcamalarındaki artış ile birlikte önemli bir büyüme oranı yakalanmış görünmektedir. “
Ekonomi cephesinde ilk sorunun enflasyon olduğunu belirten Özdebir, küresel finansal krizden bu yana Türkiye’nin ilk 3 ayda karşılaştığı en yüksek enflasyon değeri olmasının enflasyon noktasında Türkiye’nin ciddi bir sorun ile karşı karşıya kaldığını söylediğini paylaştı. Özdebir, tam düzelme için 80’e ulaşması gereken tüketici güven endeksinin şu anda 71 ‘e gelmesinin umutlandırıcı olduğunu, sanayi üretim endeksinin de 2010 sonrası dönemin üzerine çıktığını ancak üretim rakamları itibari ile hala istenilen performanstan uzak olunduğunu aktardı.
“En az 1 milyon istihdam gerekli”
Cumhurbaşkanı’nın çağrısı ile başlatılan istihdam seferberliğinin işsizlik sorununa bir nebze soluk aldırdığını belirten Özdebir, her yıl en az 1 milyon iş yaratmak için sanayi sektöründeki istihdamın artması ve sürekli hale getirilmesi gerektiğini kaydederken, 2016’da artış yerine 36 bin azalma olduğunu, inşaat üzerine inşa edilen istihdam modelinin bir an önce değiştirilmesinin şart haline geldiğini ifade etti.
“Gümrük Birliği önemli”
Özdebir gündemdeki konuyu değerlendirdi: “AB ile yapılan ticaret firmalarımıza nasıl rekabetçilik kazandırmaktadır? Bu alanda yapılan bir çalışmayı sizinle paylaşmak istiyorum: AB pazarına ihracat yapmaya başladıktan sonraki birinci, ikinci ve üçüncü yıllarda Türk firmalarının toplam faktör verimliliği sırasıyla yüzde 7,4, yüzde 8,1 ve yüzde 9,7 artmaktadır. Öte yandan, Ortadoğu ve Kuzey Afrika pazarlarına ihracat yapmaya başlamak şirketlerin toplam faktör verimliliğine önemli faydalar sağlamamaktadır. İşte nasıl ki AB pazarına ihracat yapmaya başlamak Türkiye’de şirket üretkenliğini arttırmakta ise, uzun dönemde bir bütün olarak Türkiye ekonomisinin de üretkenliği, verimliliği bu sayede artmıştır.
Zor edindiğimiz bu kazanımları Türkiye’nin kaybetmemesi için AB ile olan ilişkilerin belirli bir çizgide de olsa devam etmesi şarttır. Bunun için de özellikle AB tarafının bugüne kadar Türk tarafına olan politik yaklaşımını geri plana iterek konuya teknik açıdan bakması gerekmektedir.
Öte yandan, dün Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin aldığı ve bağlayıcılığı olmayan siyasi denetim kararı da; Avrupa Birliği’nin nereye gittiği konusundaki kuşkuları artırmaktadır.”
“Başkanlığın kurumsal altyapısı özel sektör ile belirlenmeli”
Özdebir son olarak Cumhurbaşkanlığı sistemi ile ilgili görüşlerini paylaştı:
“2019’da uygulanmaya başlayacak olan başkanlık sisteminin kurumsal altyapısı nasıl olacaktır? Bu noktada Ankara Sanayi Odası olarak bir önerimizi sizinle paylaşmak istiyorum. Dikkat edileceği üzere referandum öncesinde yapılan tartışmaların tamamının özünde demokratik-antidemokratik ayrışması yatmakta idi. Biz diyoruz ki, anayasa değişikliği sonrasında yeni kurulacak olan yönetsel modelin ekonomi ayağının “yönetişim” anlayışına uygun olarak tesis edilmesi, küresel sermayeye ve finans çevrelerine verilecek en anlamlı sinyal olacaktır. Ekonomi yönetiminin bir yandan çok başlılığa son verirken aynı zamanda karar alma ve istişare süreçlerine özel sektörün katılımına imkan tanıyacak demokratik mekanizmaların oluşturulması, ekonomimizin sağlam temellerde yükselmesine imkan tanıyacaktır. Toplumsal yapının şekillenmesinde belirleyici altyapı kurumlarından biri olan ekonominin katılımcı, işbirlikçi yönetişim modelleri ile reel sektör odaklı idare edilmesi, 21. Yüzyılın önemli bir gereksinimidir. “Nasıl bir ekonomi yönetimi olması gerektiği” meselesi özel sektör ile koordinasyon içinde belirlenmelidir. Bu şekilde Türk özel sektörüne, yabancı sermayeye, küresel finans oyuncularına önemli bir mesaj verilmiş olacaktır.
Bu anlayışla oluşturulacak yönetim, yerli ve yabancı sermayenin ülkemizdeki yatırımlarını da teşvik edecektir”.