Melek enerjisiyle çıktıkları yolda yüksek ivmeyle başarının zirvesine çıkan ve Türkiye’de başladıkları serüveni New York’ta devam ettiren Devon Diamond markasının kurucuları Ebru ve Bahar Niziplioğlu, başarılı hikayelerini MAG okurları ile paylaştı.
Devon yolculuğu nasıl başladı?
Aslında mücevhere olan ilgimiz anne ve babamızdan geliyor. Takı takmayı sanata dönüştüren bir annenin ve ilk mesleği kuyumculuk olan bir babanın izlerini taşıyoruz bi nevi. Bu göz aşinalığı ile yeteneğimizi harmanlayarak yolculuğumuza çıktık.
Bundan önce ne tür işlerde deneyim sahibi olmuştunuz?
Aile şirketimizde çalışmadan önce moda, iç mimari, halkla ilişkiler ve turizm alanında çeşitli deneyimlerimiz oldu. Daha sonrasında turizm ve inşaat alanında faaliyet gösteren aile şirketimizin çeşitli pozisyonlarında uzun yıllar bulunduk.
Kimin fikriydi bu markayı yaratmak?
Aramızdaki yaş farkının az olmasından dolayı küçüklüğümüzden beri ikiz gibi büyütüldük. Bir tek üniversite döneminde ayrıldık. Onun dışında hayatın her dönemini beraber paylaştık. Ortak zevklerimiz ve ortak alanlarımız yeteneklerimizi de aynı yönde geliştirdi. Yaratıcılığımızı konuşturacağımız bir markamızın olması ikimizin ortak fikriydi, bu yüzden aile şirketimizdeki pozisyonlarımızdan ayrılarak Devon by Angels’ı kurduk.
Nasıl gelişti markanın ilerleme serüveni?
Biz sıra dışı bir tasarım markasıyız. Bünyemizde stil minimal pırlantalı takıların dışında kokulu mum ve çikolata da bulunuyor. Bu yüzden çok sevildik ve dikkat çektik diyebiliriz. Bu farklılık sayesinde Nişantaşı’ndaki mağazamızın dışında İstanbul’da da son zamanlarda çok popüler olan birçok alışveriş etkinliklerinde de kendimizi gösterme fırsatımız oldu. Tasarladığınız melek ve tılsım koleksiyonumuz, hikayeleri ve taşıdıkları enerjiler ile herkesin bir anda dikkatini çekti. Sanat ve cemiyet dünyasından birçok ismin bizi sosyal medya hesaplarında paylaşmasıyla birlikte önce İstanbul genelinde ardından da dizi sponsorlukları ile Türkiye genelinde hızlıca duyulduk.
Ünlülerle nasıl buluşturdunuz mücevherlerinizi?
Cemiyet ve sanat dünyasından birçok isimle dostluğumuz ve arkadaşlığımız var. Bu çevrenin verdiği destekle daha da geniş bir alanda mücevherlerimizi tanıtma fırsatımız oldu. Bunda sosyal medyanın ve televizyon dizilerinin de rolü çok büyük.
Şu anda markanızın en büyük tutkunu olan isimler kimler?
Markamızın en büyük tutkunu olan isimlerin başında Bülent Ersoy geliyor. Hemen hemen tüm koleksiyonumuza sahip diyebiliriz. Onun dışında Ebru Gündeş, Çağla Şikel, Burcu Esmersoy, Pınar Sabancı, Işıl Reçber, Özge Ulusoy, Ayşe Kucuroğlu, Hakan Akkaya, Hande Yener, Demet Akalın, Elçin Sangu ve Demet Özdemir de koleksiyonumuzu çok beğenen ve kullanan isimler arasında…
Melek enerjisini biraz anlatır mısınız bize?
Melekler Allah’ın sevgi düşünceleridir; her zaman sevgi dolu, sıcak, sevecen ve saftırlar. Allah’ın bizlere uzanan elidirler, Allah gibi saf sevgiden oluşurlar, yolları her zaman ışığın, sevginin, Allah’ın yoludur. Biz de onların enerjilerini sembol olarak yansıtmaya çalıştık mücevherlerimize. Aura renklerini sizlere hissettirebilmek için de renkli, değerli taşlar kullandık. Bizleri korumaları ve yaşamlarımıza mucizeler getirmeleri için onlara ihtiyacımız var. Bizlere tüm kapıları açmaları ve her an, her dakika mutlu huzurlu olabilmemiz için onları sürekli anmalıyız ve dileklerimizi sürekli onlardan istemeliyiz. Bu yüzden sembollerini üzerimizde taşıyarak, tılsımları sayesinde bilinçaltımıza istediğimiz enerjiyi iletiyoruz. Bu sebeple içimizdeki değişimle beraber dış dünyamız da değişiyor. Kendimizi iyi hissediyoruz. Biz çok inanarak tasarladığımız için tüm takıların enerjisi bize çok iyi geliyor. Aynı etkiyi birçok sevenimizde ve müşterimizde de görüyoruz.
Siz en çok hangi takılarınızı takmayı tercih ediyorsunuz?
Genelde günlük psikolojimize uygun olanları tercih ediyoruz. O gün huzur istiyorsak Shanti, korunmaya ihtiyacımız varsa Mikail, yardıma ihtiyacımız varsa Uriel, cesaret istiyorsak Ariel, güzel bir habere ihtiyacımız varsa Cebrail, şifalanmaya niyet ettiysek İsrafil, şans bolluk bereket istiyorsak Abundia kolyemizi kullanıyoruz. Üst üste birçok takıyı aynı anda kullanmayı da seviyoruz.
Ebru: Benim genelde boynumdan hiç çıkarmadığım kolyemi soracak olursanız en çok “God is always with me” (Allah herz aman benimle) kolyemi kullanıyorum.
Bahar: Bende kendi tasarımım olan Mikail kolyemi ağırlıklı olarak kullanıyorum. Beni gerçekten koruduğunu düşünüyorum
Tasarımlarınız nasıl ortaya çıkıyor?
Takılarımız çok büyük araştırmalar ve uğraşlar sonucunda ortaya çıkıyor. Tasarım kısmı, işin en eğlenceli ve kolay kısmı bizim için… En zor kısmı ise, insanların kabul etmiş olduğu felsefeleri inançları ya da tılsımları araştırıp bunları takılara uyarlayarak en güzel tasarımları ortaya çıkartmak. Bu çok büyük bir araştırma ve hayalgücü gerektiriyor. Tek bir kolye bile en az 3 aylık bir uğraştan sonra hayata geçebilyor. Tasarımlarımızda ilk olarak konsepti belirliyoruz ve “ben olsam en çok neyi, hangi inancı ya da hangi felsefeyi anlatan bir takıyı takmak isterim, bana hangi enerji iyi gelirdi?” mantığını kuruyoruz. Tasarımlarımızın konusunu belirledikten sonra devreye hayalgücümüz giriyor. Önce karakalem çalışmalarına başlıyoruz, birimizin başladığı bir çizime diğerimiz başka yorum katıyor ve bu sayede iki beyin ve ruh bizi çok güzel başarılara itiyor. Daha sonra olay bizden çıkıyor, bünyemizde çizim yapan çalışanlarımız buna matrix programında tasarımlarımıza hayat veriyor ve akabinde aşamaları olan reçine hazırlığı, gümüş numunesi, kalıp içi kauçuğu, altın dökümü, temizlik, işçilik ve cilasıyla tasarım müşterilerimize teslim ediliyor.
Türkiye’de en çok kimin üzerinde mücevherlerinizi görmek istiyorsunuz?
Biraz iddialı konuşmuş olacağız sanırım ama Türkiye’de üzerinde tasarımlarımızı görmek isteyip de göremediğimiz ünlü kalmadı diyebiliriz. Çok beğendiği için gece yarısı mağaza açtırıp tasarımlarımızla buluşan Bülent Ersoy’u bile karat karat taşlı mücevherlerinden vazgeçirmişiz durumdayız. Tabii bunda tasarımlarımızın taşıdığı anlamların payı da yüksek. Biz daha ne isteyelim! Işığı çok yüksek bir marka olarak gerek sosyal yaşamlarında gerek televizyon şovlarında gerek dizilerde gerekse dergi kapaklarında birçok ünlünün tasarımlarımızı çok güzel bir şekilde taşıması bizi çok gururlandırıyor.
Peki gelelim Amerika’ya… Hızlı bir yükselişle New York’ta mağaza açma başarısına ulaştınız. O dönemi dinleyelim biraz… Nasıl yakaladınız bu ivmeyi?
Gerçekten çok hızlı yükseliyoruz. Birinci yılımızı doldurmanın ardından televizyon şovlarında, dizilerde, dergilerde ve sosyal medyada tanınırlığımızın artmasının ardından dünyanın da dikkatini çekmeye başladık. Özellikle sponsor olduğumuz diziler, dünyanın birçok ülkesinde gösterime girdiği için, takı sektörüyle ilgilenen birçok firma bize bu sayede ulaştı. Bu durum çok hızlı bir şekilde bizi dünyaya açtı. Yurt dışı siparişlerimiz çok fazla arttığı için dünyanın birçok yerinde olma kararı alarak ikinci şubemizi dünyaya açılan kapı olarak gördüğümüz New York’ta ilk yurt dışı mağazamızı açmış olduk.
Markanıza oradaki ilgi nasıl? Ne gibi yorumlar alıyorsunuz?
Oradaki ilgi de Türkiye’deki ile aynı diyebiliriz. Benzer duyguları orada da yaşıyoruz. Çünkü tasarladığımız tılsımlı takıların ve sembollerin çoğu evrensel. Mesela Baş Meleklerden tüm kutsal kitaplar da bahsediliyor. Biz bilinen enerjileri mücevherle sembolleştiriyoruz. Her birinin insana iyi gelen hikayesi ve enerjisi var. O yüzden ilgi çok yüksek bu konuda orada da. Aynı şekilde koleksiyonumuzun diğer parçaları da, gerek felsefi olarak gerek inanç olarak olsun hepsi dünyanın ilgilendiği; Phoenix (Simurg-u Anka) Karma, Hiç, Carpe Diem (Anı Yaşamak) Freedom (Özgürlük) Evil Eye (Nazarlık) gibi evrensel semboller veya tılsımlardan oluşuyor. Tasarımlarımız hikayeleri ve anlamları dışında stillerinden dolayı da çok dikkat çekiyor. Amerikalılar bir şeyi beğendikleri zaman çok sesli bir şekilde heyecanlarını dile getirdikleri için takılarımızdan da büyük bir övgüyle bahsedebiliyorlar. O anda bir Türk olarak biz de gurur duyuyoruz kendimizle. Çoğu zaman; “bu markayı mutlaka görmelisin!” diye arkadaşlarını alıp mağazaya gelen, “Amerika’nın diğer eyaletlerinde de olmalısınız” diyip eşine dostuna franchise açtırmaya çalışan müşterilerimiz bile oluyor.
Dünya çapında hangi starın mücevherlerinizi taşıması en büyük hayaliniz?
En büyük hayalimiz Rihanna’yı ve Jennifer Lopez’i konserlerinde Devon tasarımlarıyla görmek.
Bundan sonraki süreci nasıl yöneteceksiniz? Yeni rotalar var mı marka hedefinizde?
Güzel ilerliyoruz, o yüzden durmak istemiyoruz. Gücümüz, enerjimiz yettiği sürece dünyanın birçok yerinde olmak istiyoruz. Yakın zamanda Milano’da üçüncü şubeyi açmak için hazırlıklarımız başladı diyebiliriz. Ardından Londra ve Paris’i düşünüyoruz.
Özel hayatınızdan bahsedelim biraz da… Bu yoğun iş temposu içerisinde kendinize zaman ayırabildiğinizde en çok neler yapmaktan keyif alıyorsunuz? Neler dinlendiyor sizi?
Çok yoğun bir iş temposu içinde olduğumuz için iş dışında kendi adımıza yaptığımız her şey ve her an bizim icin çok kıymetli. Bu yoğun iş temposunda hayatı da kaçırmak istemediğimiz için her yıl o sene en çok ne yapmak istediğimizi, hangi konuda kendimizi geliştirmek istediğimizi düşünüyoruz. Her sene ayrı bir hobi ya da aktivite buluyoruz kendimize. Mesela bir sene yağlı boya resim yaparken diğer sene PPL uçak kullanma lisansı almak icin uçuş derslerinde buluyoruz kendimizi ya da diğer sene dalış dersleri alıyoruz mesela. Her sene yapacak başka bir aktivite buluyoruz kendimize. Mesela bu seneki planımız fotoğrafçılık dersleri almak… İşimizle de çok alakalı bir durum olduğu için bu seneki aktivitemiz hem iş hem hobi gibi olacak. Onun dışında da seyahat etmek en sevdiğimiz aktivitelerden biri; her sene mutlaka 2-3 ülkeye seyahat ediyoruz. Farklı ülke kültürlerini tanımak, farklı yemekler tatmak ve farklı yerlerde gezmek hayatın en önemli anılarından…
Evlilik, çocuk hayalleri var mı peki?
Ataerkil bir aile yapısından geldiğimiz için aile ve yuva kavramlarına inanan insanlarız ama evliliğin çok ciddi bir sorumluluk olduğunun da farkındayız. Bize göre evlilik; iki farklı karakterdeki insanın bir araya gelip kendi benliklerine zarar vermeden ortak bir yaşam oluşturmasıdır. Bir gün bu bilinçte olan, aynı fikirde olduğumuz bir ruh eşimiz karşımıza çıkarsa tabii ki evliliğe çok sıcak bakan insanlarız. Bir kez evlenmek ve onu ömür boyu sürdürmek istediğimiz için aday konusunda çok seçiciyiz! Ama çocuk yapmayı ikimiz de fazlasıyla istiyoruz.
İki kız kardeş olarak hiç ayrılmıyorsunuz… Eviniz, işiniz, sosyal hayatınız hep birlikte… Nasıl bir bağ bu? Birbirinizden biraz uzaklaşmak istediğiniz zamanlar olmuyor mu hiç?
Biz iki kız kardeşiz ama ikiz kardeşler kadar güçlü bi bağ var aramızda. Birbirimizin gözüne baktığımız anda anlayabiliyoruz o anki hislerimizi. Diğerimizin mutluluğu kendi mutluluğumuzdan daha önemli bizim için… Bu güçlü bağ yüzünden çok fazla ayrılamıyoruz birbirimizden. Zaten işimiz, evimiz ve arkadaşlarımız da ortak olduğu için genelde beraber plan yapmayı seviyoruz. Bazen 7/24 her şeyi beraber yapınca tatlı kavgalarımız oluyo, öyle zamanlarda biraz ayrılalım diyoruz ama bu ayrılık bir günden uzun sürmüyor, çünkü hemen özlüyoruz birbirimizi ve o bir günde bile konuşacak çok şey birikmiş oluyor. Biz iki ayrı bedendeki tek beyin gibiyiz, gücümüzü birbirimizden alıyoruz. Her gün Allah’a şükrediyoruz bu eşsiz kardeşlik duygusunu bize yaşattığı için…