Allianz’ın Küresel Varlık Raporu’na göre 2015 yılında finansal varlıklar yüzde 4,9’luk artışla ekonomik faaliyetlerdeki büyümenin bir nebze üstünde bir performans sergiledi. Allianz’ın Baş Ekonomisti Michael Heise, “Finansal varlıkların gelişimi kritik bir döneme ulaştı” dedi, tasarruf sahipleri için de tablonun tozpembe olmadığına işaret etti. Rapora göre, Japonya hariç Asya dinamik olan tek bölge. Türkiye de bu dönemde net finansal varlıkta Çin’i bile geride bırakarak en yüksek artış gösteren ülke oldu. Ancak buna rağmen kişi başına ortalama 2.140 Euro’luk net finansal varlıkla uluslararası karşılaştırmada sadece bir basamak yükselerek 44. sırada kendine yer bulabildi. Sigorta ve emeklilik fonları, yaklaşık yüzde 25’lik bir oranla en güçlü artışı gösterdi ancak varlık portföyünün yüzde 7’sini oluşturan bu varlık sınıfı, Türk hanehalklarının tasarruf davranışlarında henüz büyük bir rol oynamıyor.
Dünyanın lider sigorta ve varlık yönetimi şirketlerinden Allianz, 50’den fazla ülkede hane halkının varlık ve borç durumunu mercek altına alan ‘Allianz Küresel Varlık Raporu’nun yedincisini yayınladı. Rapora göre finansal varlıklarda güzel yıllar artık geride kaldı.
Küresel Varlık Raporu’nun sonuçlarını değerlendiren Allianz’ın Baş Ekonomisti Michael Heise finansal varlıkların gelişiminin kritik bir döneme ulaştığı yorumunu yaptı ve “Aşırı para politikasının varlık fiyatları üzerindeki etkisini kaybettiği bariz. Sonuçta, varlık büyümesinin arkasındaki itici güçlerden biri artık mevcut değil. Aynı zamanda, faiz oranları negatif doğrultudaki sert düşüşünü sürdürüyor. Tasarruf sahipleri için tablo toz pembe değil” dedi.
Sanayi ülkelerindeki finansal varlıkların büyümesi yavaşlıyor
Rapora göre büyümedeki yavaşlamanın en çok Avrupa, ABD ve Japonya’yı sarsması tesadüf değil. Batı Avrupa’da yüzde 3,2, ABD’de yüzde 2,4 olarak gerçekleşen büyüme oranları 2015 yılında, yarıdan fazla düşüşe sahne oldu. Yelpazenin diğer ucunda ise Japonya hariç tutulduğunda finansal varlıkların yüzde 14,8 artış gösterdiği Asya ülkeleri bulunuyor. Rakamlar Asya ile dünyanın geri kalanı arasındaki farkın çarpıcı bir şekilde arttığına işaret ediyor. Bu durum dünyanın gelecek vaat eden diğer iki bölgesi olan ve Asya’nın sadece yarısı düzeyinde ortalama büyüme sergileyen Latin Amerika ve Doğu Avrupa için de geçerli. Bu bölgelerin Asya’daki muadillerine ayak uydurabildiği günler geride kalmış görünüyor. Japonya hariç Asya bölgesi 2015 yılında, 155 trilyon Euro değerindeki küresel varlığın yüzde 18,5’ni teşkil etti ki bu da varlıkların bölgede bulunan kısmının 2000 yılından beri üç kattan fazla artmasının yanı sıra bölgenin payının Euro bölgesinin payından (yüzde 14,2) açık ara fazla olduğu anlamına geliyor.
Net finansal varlıklarda en yüksek artış Türkiye’de
Raporda Türkiye ile ilgili çarpıcı tespitler yer aldı. Buna göre Türkiye’de brüt finansal varlıklar 2015 yılında güçlü büyüme grafiğini sürdürerek 2014’e oranla yüzde 17,1 arttı. Banka mevduatları, menkul kıymetler ve sigortalar ile emeklilik fonları dahil üç varlık sınıfı 2015 yılındaki hızlı büyümeye katkıda bulundu. Sigorta ve emeklilik fonları, yaklaşık yüzde 25’lik bir oranla en güçlü artışı gösterseler de, varlık portföyünün neredeyse yüzde 7’sini oluşturan bu varlık sınıfı, Türk hanehalklarının tasarruf davranışlarında henüz küçük bir rol oynamakta. Finansal varlıklarının yaklaşık beşte dördü 2015 yılında yüzde18,4 artış gösteren gecelik repo, vadeli mevduatlar ve tasarruflar halinde tutulmakta. Menkul kıymetler ise daha düşük bir düzeyde büyümekle birlikte yine de yüzde 7,6’lık sağlam bir seviyede gerçekleşti.
Bölgesel gelişmenin aksine, Türkiye’deki özel sektörün borç artışı 2014 yılında yüzde 7,9’luk düzeye kıyasla hafif bir artış göstererek 2015’te yüzde 9’a ulaştı ve Doğu Avrupa’daki yüzde 2,4’lük ortalama büyümenin çok üstünde yer aldı.
Her şeye rağmen rakamlara bakıldığında Türk hanehalklarının borç oranı (GSYH’nin yüzdesi olarak yükümlülükler) hâlâ oldukça ılımlı durumda. Türkiye’de borç yüzdesi toplam yüzde 23,1 ile gelişmekte olan ülkelerdeki yaklaşık yüzde 33’lük ortalamanın çok altında seyrediyor. Yükümlülüklerdeki artışın varlık büyümesinin altında kalması nedeniyle net finansal varlıklar 2015 yılında yüzde 24,9 gibi etkileyici bir büyüme sergiledi. Aslında, örneklemelerde başka hiçbir ülke 2015 yılında böyle yüksek büyüme göstermezken, Çin’deki hanehalkları bile büyüme hızlarını koruyamadı.
Türkiye kişi başına düşen finansal varlıklar küresel listesinde 44. Sırada
Geçtiğimiz on yıl içindeki dinamik varlık artışına rağmen, Türk hanehalkları dünya seviyesine yetişemedi. Türkiye, kişi başına ortalama 2.140 Euro’luk net finansal varlık ile uluslararası karşılaştırmada, bir basamak yukarı tırmanarak 44. sırada yer aldı. En yoksul Doğu Avrupa ülkesi olan Romanya’nın yarısı kadar ortalama hanehalkı varlığı olduğu düşünülürse, Türkiye’nin kat etmesi gereken uzun bir mesafe olduğu ortaya çıkıyor. Listenin ilk 20’sinde henüz Doğu Avrupa ülkeleri bulunmamakta. Sırasıyla 26. ve 27. sırada yer alan (brüt olarak) Slovenya ve Çek Cumhuriyeti en iyi konuma sahip ülkeler. Uzun süredir liderliği üstlenen İsviçre ve ABD’nin yanı sıra bugünlerde İskandinav ve Asya ülkelerinin listeye ağırlığı koyduğu gözlendi.
Borç büyümesinde büyük bölgesel dengesizlikler
Allianz’ın Küresel Varlık Raporu’na göre hanehalkı borcu 2015 yılında da 2014’te olduğu gibi yüzde 4,5 oranında büyüdü. 2015 sonunda hanehalkı borcu 38,6 trilyon Euro’ya ile büyük finans krizinin patlak vermesinden önceki değerden yüzde 25 daha yüksek bir seviyeye ulaştı. Gelişmeler bölgeden bölgeye önemli farklılıklar gösterse de, Asya’da (Japonya hariç), borç artışı gözlenirken Güney Kore veya Malezya gibi kimi ülkelerde hanehalkı borçları nominal ekonomik çıktının bir yüzdesi olarak ölçüldüğünde ABD, İrlanda veya İspanya’da emlak balonunun zirveye ulaştığı dönemlerde görülen seviyelerde gerçekleşti.
Diğer taraftan, Latin Amerika ve Avrupa’da, bölgelerindeki büyük ekonomilerin karşı karşıya olduğu kriz ortamının etkisiyle borç büyümesinin belirgin biçimde düşüş gösterdiği dikkat çekti. Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’da ise, neredeyse hiçbir değişiklik algılanmazken borçlar sadece çok ılımlı bir hızda arttı ve son altı yıldır olduğu gibi ekonomik büyüme hızının gerisinde kaldı. Sonuçta, hanehalkları özellikle gelişmiş ülkelerde borçlanmaya karşı çok temkinli bir yaklaşım gösterirken, Batı Avrupa’daki birçok ülkede 2015 itibariyle borçlar azalmaya devam etti.
Heise, “Aşırı düşük kredi oranlarının cazibesine ve krediye dayalı harcama çılgınlığına sadece çok az sayıda hanehalkı kapılmış görünmekte” diyerek, “Hanehalklarının çoğunluğu ekonomik bakımdan çok makul bir şekilde hareket etmekte, agresif faiz indirimleri vasıtasıyla talebi pompalamaya çalışan merkez bankası başkanlarının çabalarına kulak tıkamaktadır. Görünen o ki, finans krizindeki aşırı borçlanmanın ardından hanehalkları borç azaltmayı daha önemli görmeye başladı” değerlendirmesinde bulundu.
2015 yılında finansal varlıklar borçlanmaya paralel artmaya başlayınca, brüt finansal varlıklar ve yükümlülükler arasındaki fark olan net finansal varlıklar da neredeyse aynı oranda artış gösterdi. 2014’e kıyasla yüzde 5,1 büyüme oranı, büyüme oranlarının çift haneli düzeylerde olduğu önceki üç yılda görülen gelişmenin çok altında kaldı.
Küresel varlık dağılımında eşitliğe yaklaşılıyor: Orta Sınıf 1 milyar kişi
Bu arada rapora göre varlık dağılımının analizi karmaşık bir tablo sergilemekte. Yükselen piyasaların ortaya koyduğu başarı hikâyesi daha fazla insanın genel ilerlemesine ve refaha katılmasına yardımcı olup bir küresel orta sınıf yaratmakta. Bu gelişmeye bağlı olarak da yoksulluk düzeyleri son 30-40 yılda belirgin ölçüde düşüş göstermekte. Analize dahil edilen ülkelerde yaşayan beş milyar insanın büyük çoğunluğu hâlâ alt varlık sınıfına ait görünse de[1], bu sınıfın payı azalmakta. Nitekim 2000 yılında toplam nüfusun yüzde 80’i alt varlık grubundayken bugün bu oran yüzde 69’a gerilemiş bulunuyor. Bunun sebebi ise son yıllarda, toplamda yaklaşık 600 milyondan fazla insanın orta varlık sınıfına terfi etmiş olması. Sonuç olarak küresel orta sınıf önemli ölçüde büyürken son yıllarda orta sınıf iki kattan fazla artarak 1 milyarı aştı. Toplam nüfustaki payları ise yüzde 10’dan yüzde 20’ye yükseldi. Küresel varlıklar içinde bu varlık sınıfının sahip olduğu oran da belirgin biçimde büyüyerek, 2015 yılı sonuna yüzde 18’lik iyi bir orana yükseldi ki bu, milenyumun başındaki rakamın neredeyse üç katına eşit. Dolayısıyla küresel orta sınıf hem kapsadığı insan sayısı bakımından büyüdü hem de daha zenginleşti.
Gelişmiş ekonomilerdeki küresel yüksek varlık sınıfında sayılan hanehalklarının sayısı azalmış olsa da, son yıllarda bu varlık sınıfı dünya genelinde büyüme gösterdi. 2015 sonunda yaklaşık 540 milyon kişi kendisini yüksek varlık sınıfının parçası olarak kabul etmekte. Bu, 2000 yılına kıyasla 100 milyon veya yüzde 25 daha fazla kişi anlamına geliyor. Başka bir deyişle yüksek refah sınıfının neredeyse tamamen Batı Avrupalı, Amerikalı ve Japon hanehalklarına açık bir kulüp olduğu günler geride kaldı. Bu gelişmiş bölgeler ve ülkeler geçmişte yüksek varlık sınıfının yüzde 90’ını temsil ederken, bugün sadece yüzde 66’sını barındırmakta. Yüksek refah sınıfına atfedilen küresel finansal varlıkların payı da düşmekte. Dolayısıyla refahın en azından küresel düzeyde daha geniş bir dağılım arz ettiği düşünülebilir. “Gerçekten de, küresel bir orta sınıfın bu kadar kısa zaman içinde ortaya çıkması dünya ekonomisi için en önemli gelişmelerden biridir” diyen Heise, “Bugüne kadar, bu sürecin arkasındaki itici güç ağırlıkla Çin olmuştur. Gelecekte, Hindistan gibi daha kalabalık ülkeler potansiyellerinden tam olarak istifade edebilirse, bu başarı hikâyesi yakın gelecekte de devam edebilir” yorumunda bulundu.
Sanayi ülkelerinde orta sınıf küçülmesi
Ulusal açıdan ise, özellikle sanayileşmiş ülkelerde başka bir tablo ortaya çıkmakta. Bu yılki Küresel Varlık Raporu’nda, ulusal varlık dağılımını analizi amacıyla orta sınıfın elindeki toplam varlıkların payı, özellikle de bu payın zaman içinde nasıl gelişim gösterdiği incelenmekte. Henüz her ülkeye uygulanabilecek yeknesak bir trend gözlenmese de orta sınıfın analiz edilen ülkelerin yaklaşık üçte birinde küçüldüğü gözlenmiş durumda. Bu ülkelerde, toplam varlığa gittikçe daha az katılım gösteren orta sınıf yavaş yavaş erimekte. Bu trend belirgin olarak, özellikle Euro krizi ile karşı karşıya olan ülkeler (İtalya, İrlanda, Yunanistan) ve geleneksel sanayileşmiş ülkeler (ABD, Japonya, Birleşik Krallık) için geçerli. Diğer taraftan, analizde yer alan ülkelerin yaklaşık yarısında varlığın orta sınıfa atfedilebilecek payı artmakta.
Orta sınıf zemin kazanmakta ve aynı zamanda servet en tepede daha az konsantre olmakta; yani varlık dağılımı daha eşit hale gelmekte. Bu süreç, özellikle Tayland ve Brezilya gibi gelişmekte olan piyasalarda orta sınıfa mensup kişilerin sayısındaki artışla da ilişkili. Çünkü bu kişiler düşük varlık sınıfından sıçrayarak orta sınıfa yükselmekte. Giderek daha fazla sayıda insanın daha çok varlık edindiği Türkiye de bu ülke grubuna mensup. Son olarak, ülkelerin beşte birinde orta sınıfın durumu hemen hemen hiç değişmedi. Aslında tablo karışık: Orta sınıfa ilişkin küresel anlamda genel bir aşınma veya düşüş olduğuna dair herhangi bir işaret olmasa da, birçok sanayi ülkesinde durum bu şekilde görünüyor.
Varlık piramidinin uç noktası ortalamadan uzaklaşıyor
Bununla birlikte, orta sınıfın küçülmediği yerlerde bile, İsviçre ve Fransa örneğinde veya Euro bölgesinin tümünü kapsayacak şekilde varlık dağılımı sorunsalının kesin bir cevabı yok. Üç varlık sınıfı arasında sadece orta sınıf büyümekte. Yüksek varlık sınıfı hem nüfus, hem de net finansal varlıklar içindeki payı bakımından daralmış bulunuyor. Bununla birlikte, bu durum yüksek varlık sınıfındaki belirli bir grup için, yani en zengin segment için, geçerli değil. Bu grubun toplam varlıktaki payı sürekli artmakta. Özetle: Orta sınıfa daha fazla kişi katılırken varlık piramidinin en uç noktası, bu ortalamadan gittikçe uzaklaşmakta (ve yine gittikçe küçülmekte). Ve rapora göre bu tablo dünyanın geneli için de geçerli.
“Gelir dağılımı meselesi eşitsizliğin arttığını söyleyen çarpıcı haber manşetlerinin ortaya koyduğundan daha karmaşıktır” açıklamasını yapan Heise, “Politika yapıcılar, karşı karşıya oldukları gelir dağılımı sorunlarına göre farklı tepkiler geliştirebilmelidir. Bununla birlikte, bu durum bazı ülkelerde, özellikle de bildiğimiz gelişmiş ülkelerde, acilen harekete geçme ihtiyacı olmadığı anlamına da gelmemelidir. Negatif faiz oranlarına ilişkin politikanın sona erdirilmesi kesinlikle iyi bir başlangıç olacaktır” sözleriyle görüşlerini özetliyor.