KPMG ve Thomson Reuters’in ortak düzenlediği 2016 Küresel Ticaret Yönetimi Araştırması’ndan çarpıcı detaylar… Araştırmayı değerlendiren KPMG Türkiye Gümrük ve Dış Ticaret Bölüm Başkanı ve Şirket Ortağı Murat Palaoğlu, Avrupa’da uzun süredir görülen zayıf ekonomik büyüme ve Çin’in yaşadığı ekonomik dönüşüm gibi değişen trendlerin küresel ticaretin büyümesine engel olduğunu, şirketlerin ayakta kalmak için verimlilik ipine sarıldıklarını söyledi.
KPMG Türkiye Gümrük ve Dış Ticaret Bölüm Başkanı ve Şirket Ortağı Murat Palaoğlu, KPMG ve Thomson Reuters’in ortak düzenlediği 2016 Küresel Ticaret Yönetimi Araştırması’ndan küresel ekonominin kötüye gittiği ve belirsizliklerin arttığı sonucunun çıktığına dikkat çekti. Palaoğlu; “Son verilere göre Türkiye ihracat rakamlarında ciddi bir artış gözlemlense de; küresel ticaretin kısa vadeli görünümü pek de iç açıcı olmayabilir. Ancak bu olumsuzlukların yanı sıra, ticaret operasyonlarıyla ilgili dikkate alınması gereken önemli detaylar ve keşfedilmeyi bekleyen pek çok fırsat da var” dedi.
Palaoğlu şöyle devam etti; “Avrupa’da uzun süredir görülen zayıf ekonomik büyüme ve Çin’in yaşadığı ekonomik dönüşüm günümüzün başlıca makroekonomik itici güçleri olarak dikkat çekiyor. Küresel ticaret sadece zayıflamakla kalmadı aynı zamanda büyümesi de tamamen durdu ve bu olumsuz tablonun başlıca nedeni bu trendler gibi görünüyor. Şirketler sektörü şekillendiren makroekonomik temelleri kontrol altına alamıyor. Bununla birlikte, iş yapmakla ilgili operasyonel yaklaşımlarını kontrol altına alabiliyor ve ticaret fonksiyonlarını daha verimli hale getirebiliyorlar.”
Şirketleri verimlilik kurtarıyor
Verimliliğin ticaret ekipleri için farklı bir anlamı olduğuna dikkat çeken Palaoğlu; “Verimlilik her şeyden önce manuel görevlerin otomatikleştirilmesi, serbest ticaret anlaşmalarından daha iyi faydalanılması, sınıflandırma süreci karmaşıklığının azaltılması ve transfer fiyatlandırması ile gümrük kıymetinin birbiriyle uyumlu hale getirilmesi anlamına geliyor. Ayrıca, ticaret mevzuatına uyumun stratejik olduğu ve özel gümrük programları, serbest ticaret anlaşmaları, AEO (Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü) programları ve yeni tedarik zinciri yapıları aracılığıyla maliyet tasarrufu sağlayan bir ortam yaratılması anlamına geliyor” şeklinde konuştu.
Küresel ticaret artık öncelikli hale geldi
Küresel ticaretin artık üst düzey yönetimler için daha fazla öncelik haline geldiğine dikkat çeken Palaoğlu, “İlgili teknolojiler dahil olmak üzere küresel ticaret yönetimi için gereken fonu temin edebilmek ticaret ekipleri için önemli bir engel olsa da, iyi bir uzun vadeli strateji hazırlamaları ve üst düzey yönetime mütevazı bile olsa bazı başarılar gösterebilmeleri ticaret ekiplerinin işini kolaylaştıracak. Küresel ticarette değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu bilmek ise bu süreci hızlandırabilir. Süreçleri merkezileştirmeye ve otomatik hale getirmeye yönelik yatırım yapmak işletmelere önemli geri dönüşler sağlayabilir. Ticaret süreçlerinin merkezileştirilmesi yavaş adımlarla ilerliyor ve bu çabaların beklenen verimliliği getirebilmesi için ticaret ekiplerinin yüksek bir performans sergilemeleri lazım” şeklinde konuştu.
Çevreci araç ve yakıt geliştiren kazanacak
KPMG ve Thomson Reuters’in ortak düzenlediği 2016 Küresel Ticaret Yönetimi Araştırması’nda sektörlerin durumuna da yer verildi. Araştırmada küresel otomotiv pazarında önemli çeşitlilik bulunduğuna dikkat çekilerek “Pazar, orijinal ekipman üreticileri (OEM) ile bileşen üreticilerinden bayilere ve ticari araç üreticilerine kadar yayılıyor. BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) ülkeleri ile diğer gelişen ekonomilerdeki yükselen imalat ve yurt içi tüketim pazarlarından daha çevreci araç ve yakıtların araştırılıp geliştirilmesine kadar pek çok alanda önemli bir büyüme potansiyeli var” denildi. Araştırmada şu bilgilere yer verildi: “Otomotiv şirketleri, hammaddelere, bileşenlere ve nihai ürünlere daha düşük gümrük vergileri uygulayan serbest ticaret anlaşmalarından yoğun bir şekilde faydalanıyor. Bu nedenle de, tedarik zincirlerinde Trans-Pasifik Ortaklığı’nı kullanmaya hazırlanma konusunda diğer sektörlerin ilerisindeler: Otomotiv şirketlerinin yüzde 41’i bu konuda hazırlık yapmaya başlamışken diğer tüm katılımcılarda bu oran yüzde 33. Bununla birlikte, otomotiv şirketlerinin yüzde 63’ü Trans-Pasifik Ortaklığı sonucunda ticaret mevzuatına uyum yüklerinin artacağını öngörürken, diğer katılımcılarda bu oran yüzde 45 oldu.”
Kimya sektörü gelişen pazarlara taşınıyor
KPMG araştırmasında kimya sektörüyle ilgili şu bilgilere yer verildi: “Kimya sektörünün rekabetçi ortamı hızla değişiyor. Diğer taraftan, sektörün talep tabanı volatil büyüme oranlarına rağmen gelişen pazarlara kaymaya devam ediyor. Bu da en cazip pazarların bir yıldan diğer yıla değişebildiği anlamına geliyor.Avrupa ve Japonya’da süregelen yapısal değişimler, günümüzde küresel bir kimya şirketini işletmeyi oldukça zor bir hale getiriyor. ABD ile Japonya’nın Trans-Pasifik Ortaklığı’nın tarafları olduğu ve ABD’li kanun koyucuların AB ile ABD arasındaki Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’nı Trans-Pasifik Ortaklığı’na entegre etmeyi düşündükleri dikkate alındığında, kimya sektörünün serbest ticaret algısının mutlaka irdelenmesi gerekiyor. Kimya sektöründeki şirketler Trans-Pasifik Ortaklığı’na hazırlanma konusunda diğer sektörlerin biraz önünde ve bu sektörden katılımcıların yüzde 44’ü şirketlerinin bu konuda hazırlık yapmaya başladığını belirtmiş. Trans-Pasifik Ortaklığı’na üye ülkelerden katılımcıların yarısı bu ortaklığın diğer taraflarıyla olan ticaretlerini artıracaklarını, yarısı ise Trans-Pasifik Ortaklığı ışığında ticaret mevzuatına uyumda bir artış beklediğini söyledi.”
Elektronikçilerin sorunu farklı coğrafyalar
KPMG araştırmasında elektronik sektörüyle ilgili şu bilgilere yer verildi: “Elektronik sektöründen katılımcılar, Trans-Pasifik Ortaklığı hakkında sorulara diğer katılımcılarla neredeyse aynı yanıtları verdi. Bunun nedeni elektronik sektöründe ithalat vergisi oranlarının düşük olması ve bundan dolayı serbest ticaret anlaşmalarının hedef tedarik zinciri yapısını diğer sektörler kadar etkilememesi olabilir. Ayrıca, elektronik şirketleri başlıca zorluk olarak yerel hükümetlerin daha karmaşık ve sürekli değişen gerekliliklerini belirtiyor ve transfer fiyatlandırmasını bir risk olarak görme oranları daha yüksek. Bunun nedeni elektronik şirketlerinin pek çok farklı coğrafyada birbirinden farklı fikri mülkiyet varlıklarına sahip olmaları ve ürün fiyatlarının hammadde maliyetlerinden ziyade bu fikri mülkiyetlere bağlı olması olabilir.”
Yiyecek içecekte inovasyon gerekli
KPMG araştırmasında yiyecek ve içecek sektörüyle ilgili şu bilgilere yer verildi: “Yiyecek, içecek ve tüketici ürünleri şirketleri sektörü değiştiren trendlere karşı ayakta kalmayı başarabildi. Ancak bir taraftan günümüzün tüketici talebini karşılayıp diğer taraftan kırılım yaratan teknolojilere ayak uydurmak ve yeni pazarlara açılmak için inovasyon gerekli olabilir.
Trans-Pasifik Ortaklığı, ihracatçı ülkelerin, standartlarının ithalatçı ülkeyle aynı olduğunu kendilerinin tasdik edebilmesine imkan tanıyarak bazı gıda güvenliği yönetmeliklerinin devre dışı kalmasını sağlayacak. Muhtemelen bu nedenle, yiyecek ve içecek sektöründen katılımcıların sadece yüzde 39’u Trans-Pasifik Ortaklığı’nın mevcut ticaret mevzuatına uyum sorumluluklarını artırmasını bekliyor. Yiyecek ve içecek şirketlerinin küresel ticaret yönetimi teknolojilerini kullanma oranı da yüzde 34’lük ortalamadan daha düşük; yüzde 24.