Dünya, 11 trilyon dolarlık GSYİH ile dünya ekonomisinin yüzde 15’ini oluşturan Çin Halk Cumhuriyeti’nin yapısal dönüşümüne kilitlendi. Çin’in yeni ekonomik modeli, ihracat ve yatırım harcamaları odaklı bir yapıdan iç tüketim, inovasyon ve hizmet sektörünün ağırlığının arttığı bir yapıya dönüyor. KPMG, tüm dünyayı etkileyecek Çin’deki dönüşümün önümüzdeki 5 yılına nasıl yansıyacağını araştırdı. Hazırlanan “Çin’in 13. Beş Yıllık Kalkınma Planı, Riskler ve Fırsatlar” isimli rapor, Türk şirketleri için çok sayıda fırsatın ortaya çıkacağını müjdeliyor. Perakendeden sağlık işletmeciliğine, turizmden inovatif endüstriyel ürünlere kadar pek çok alanda Türk girişimciler için yeni fırsatlar geliyor.
KPMG Türkiye, tüm dünyanın dikkatle izlediği Çin’in 13’üncü beş yıllık dönüşüm ve dünya ekonomisiyle entegrasyon planını inceledi. Hazırlanan raporda, Çin’in yeni ekonomi modelinin birçok ülke için fırsatlarla dolu bir dönemin başlangıcı olabileceği vurgulandı. Bu dönemin, Türkiye için de fırsat anlamına geldiğini belirten KPMG Türkiye Başkanı Murat Alsan, “Türk girişimcisi bu dönemi iyi değerlendirebilir. Sağlıktan turizme, perakendeden endüstriyel üretime kadar Türkiye’de Çin’in ihtiyaç duyacağı tüm alanlarda yeterli bilgi birikimi ve altyapı mevcut. Çin’in değişimi, Türkiye için fırsat olabilir” dedi.
Alsan, “Çin, 2016-2020 döneminde yıllık yüzde 6,5’lik büyüme öngörüyor. Kentli nüfus oranının yüzde 60’a ulaşması bekleniyor. Hemen her alanda Çin inovasyon etkisini artırmak ve yapısal reformlara hız vermek istiyor. Sanayisini yenilikçi şekilde dönüştürmeyi planlıyor. Tüm bunların küresel ekonomiye ciddi katkısı olacak. Türkiye de bu fırsatları değerlendirebilir” şeklinde konuştu.
Turizmde büyük potansiyel
KPMG Türkiye Başkanı Murat Alsan, Çin’deki fırsatları şöyle sıraladı:
- Çin, 2015 yılında 120 milyon kişi ile dünyaya en fazla turist gönderen ülke oldu. Beş yıl içerisinde bu sayının 600 milyonu bulması öngörülüyor. Bu pencereden bakıldığında Türkiye’deki girişimciler için büyük fırsatların doğduğunu söyleyebiliriz. Çinli nüfus hızla zenginleşiyor ve kaliteli ürün ile hizmet anlayışı arıyor. Alışveriş turizmi, sağlık turizmi, golf turizmi gibi farklı alanlar, Çinliler arasında popüler hale geliyor. Bu alanlarda arayışa giren Çinli turistleri Türkiye’ye çekmek, turizm sektörüne katma değer yaratacaktır. Geçtiğimiz yıl Çinli turist sayısı 330 bin kişi düzeyinde kaldı. Türkiye için en büyük fırsat bu alanda görünüyor.
Ürün çeşitlendirilmesi gerekiyor
- Çin 27,3 milyar dolarlık ticaret hacmiyle Türkiye’nin en önemli ikinci ticaret ortağı. Ancak iki ülke arasındaki dış ticaret dengesi ülkemiz ve bu durum ilişkileri olumsuz etkiliyor. Öncelikle Çin’e ihraç edilen ürünlerin çeşitlendirilmesi gerekiyor. Çinli firmaların enerji, altyapı, turizm, finans ve bilişim teknoloji gibi alanlarda Türkiye’deki yatırımları ve iki ülke şirketleri arasında kurulacak ortaklıklar denge sağlayabilir. ICBC’nin, Bank of China’nın Türkiye’ye gelmek üzere olması, Huawei’nin Çin dışındaki üçüncü büyük Ar-Ge merkezini Türkiye’de kurması, dünyanın en büyük lojistik işletmelerinden COSCO’nun, Kumport’u satın alması somut göstergeler… Çin’in Türkiye’deki yatırımları kamu tarafından da teşvik ediliyor. Örneğin, Edirne-Kars Hızlı Tren Projesi, nükleer enerji, yenilenebilir enerji üretimi ve madencilik alanları büyük önem taşıyor.
Tarım ürünleri ticareti artırılmalı
- Türkiye’nin Çin’e yönelik ticaret açığını azaltmasında tarım ürünleri ticaretini artırması ve karşılıklı yatırımlar kilit rol oynuyor. İhracatta en çok potansiyel arz eden ürünler arasında gıda ve tarım ürünleri yer alıyor. 2015’teki G20 Zirvesi’nde Türkiye’den Çin’e ihraç edilecek kiraz ve süt ürünleri konusunda protokoller imzalanmıştı. Bunların hayata geçmesi bekleniyor. Ancak et ürünleri gibi bazı gıda çeşitlerinin Çin’e ihracatı konusunda hala engeller bulunuyor.
Türkiye stratejik noktada
- Çin hükümeti, birçok ülke ekonomisini katkı sağlayacak ‘Tek kuşak, tek yol’ projesi için kolları sıvamıştı. Türkiye de bu projenin hayata geçirilmesi için oluşturulan Asya Altyapı Yatırım Bankası’na kurucu üye olarak katılmıştı. Türkiye’nin Çin’den başlayarak Orta Asya ve Hazar bölgesini ülkemiz üzerinden Avrupa’ya bağlayan ‘Orta koridor’ çerçevesinde mutlaka yer alması gerekiyor. Türkiye’nin önerisi hayata geçtiğinde, deniz taşımacılığıyla 40 gün süren nakliyat, demiryoluyla 15 günde sağlanabilecek.