Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Gürsel Baran, gerçekleşen seçim sonrası ilk röportajını MAG Business’a verdi. Baran, göreve geldikten sonra ilk icraatlarının nefes kredisi olduğunu söyleyerek “ 2017’de yapılacak seçimlere kadar yaklaşık 10 aylık bir süremiz var. 10 ayda 10 yıllık çalışacağız” dedi.
Öncelikli olarak biraz kendinizden bahseder misiniz, Gürsel Baran kimdir?
1960 yılında Siirt’te doğdum. 4 kardeşiz. 1962 yılında Ankara’ya göç ettik. Eskiden nerede okuyacağımıza babamız karar verirdi. Ortaokulu bitirdikten sonra bana sanat okulu okumamı söyledi, sınavına girdim fakat kazanamadım. Ceza olarak beni oto tamircisine verdi. Ertesi sene “Siirt’te okuyacaksın” dedi. Siirt Endüstri Meslek Lisesi’nin sınavına girdim, kazandım. Okulu kazanamadığım ve oto tamircisinde çalıştığım bir yıldan önemli dersler çıkarttım. Okul birincisi olarak döndüm Ankara’ya. 1981 yılında babam devlet memurluğundan emekli oldu. Kardeşimle ben ticaret yapmak istiyorduk. Bize emekli ikramiyesini verdi. Ticarete böyle başladık. Hala boya bayiliği ve inşaat malzemelerinin toptan satışını yapıyoruz. İki dönem Altındağ Belediyesi’nde meclis üyeliği yaptım. 1996 yılından beri de ATO’da meclis üyesiyim. Bildiğiniz gibi, 3 Aralık tarihinde yenilenen seçimlerimizde ATO Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçildim.
Ankara Ticaret Odası Başkanlığı görevinizin hayırlı olmasını diliyoruz… Sizinle beraber Ankara Ticaret Odası’nı nasıl bir süreç bekliyor? 2017 yılında hizmet öncelikleriniz neler olacak? Ne gibi çalışmalara imza atmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim. ATO’nun 3 Aralık’ta yenilenen seçimlerinin ardından yeni yönetim olarak vakit kaybetmeden yüksek bir tempoyla çalışmaya başladık. Gece-gündüz, mesai gözetmeksizin çalışıyoruz. Kaybedecek hiçbir dakikamız yok. Şu an için kafamızda sadece Ankara esnaf ve tüccarına sağlayacağımız katkılar var. Üç ayaklı bir çalışma stratejisiyle hareket ediyoruz. Birincisi üyeye yönelik hizmet… Öncelikli hedefimiz; üyelerimize yönelik hizmetin kalitesini yükseltmek ve ATO’yu layık olduğu yere çıkarmak… İkincisi, Ankara’nın ekonomik ve sosyal gelişiminde pay sahibi olmak, üçüncüsü de Türkiye’nin 2023 ve 2071 hedeflerine ulaşması için üzerimize düşeni yapmak. Göreve geldikten sonra ilk icraatımız Nefes Kredisi oldu. Üyelerimiz rahat bir nefes alsın diye çatı kuruluşumuz Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin öncülük ettiği Nefes Kredisi’ne 100 milyon TL ile en büyük katkıyı sağladık. Oluşan 1 milyar TL tutarındaki kredi hacminden 500 milyon TL’si Ziraat Bankası’ndan, 500 milyon TL’si ise Denizbank’tan olmak üzere KOBİ vasfına haiz tüm üyelerimiz yararlanabilecek. Üst sınırı 100 bin lira olarak belirlediğimiz kredilerden 20 bin üyemizin yararlanmasını bekliyoruz. Odamızın bilişim altyapısını geliştirmek için çalışmalara başladık. Web sitemizi daha iyi hale getireceğiz. Mükelleflerimizin odaya gelmeden e-belge almasını sağlayacağız. Arşivimizi dijital ortama taşıyacağız. Üyelere hizmet için projeler üretmeye devam edeceğiz. Mesleki eğitim konusuna özel önem vereceğiz. Sektörlerin ihtiyacı olan insan kaynağını yetiştirmek için TOBB’un hayata geçirdiği projeleri, Ankara’da çok daha ileriye götürmek istiyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı ile beraber çalışarak okulların yönetimlerinde söz sahibi olmayı amaçlıyoruz. İstiyoruz ki, Ankara Ticaret Odası, “aidat alıp belge vermekten başka ne yapıyor ki” diye eleştirilen bir oda olmaktan çıksın. Ankara Ticaret Odası, şehrin ekonomisine yön veren, üyelerini geliştiren, onları dış pazarlara taşıyan, girişimcilerine destek veren, kamu ve sivil toplum kuruluşlarıyla, üniversitelerle ortak çalışmalara imza atan, kadın ve genç istihdamını destekleyen bir oda olsun. Ankara Ticaret Odası Meclis Üyesi olmak, bir ayrıcalık, övünç kaynağı olsun. Seçimlerde üyelerimiz oy vermek, aday olmak için birbiriyle yarışsın. ATO tüccarın nefesi, Ankara’nın sesi olsun. Kongreler, fuarlar ATO’dan sorulsun. Ankara’nın lokomotifi ATO olsun. Meslek komitelerimizin etkin bir şekilde çalışmasına destek olacağız. Sorumluluk üstleneceğiz.
Devlet disiplinini, özel sektör cesaretini ve gençliğin enerjisini, çalışmalarımıza yansıtacağız.
Açık kapı politikası izleyeceğiz. 2017’de yapılacak seçimlere kadar yaklaşık 10 aylık bir süremiz var. 10 ayda 10 yıllık çalışacağız. Biz arkamızdan; “Geldiler ama farklı oldu hizmet ettiler” denmesini istiyoruz. Özellikle, dış ticaret konusunda destek verecek bir mekanizmayı hayata geçireceğiz. Örneğin, yurt dışından misafiri olan üyemiz, misafirini ATO’da ağırlayıp, görüşmelerini gerçekleştirecek, gerektiğinde tercüman hizmeti alacak. Mevzuat dahil dış ticaretle ilgili sıkıntılarını gidermek için yeni oluşturulacak merkezimize gelecekler. Kısacası, Ankara Ticaret Odası, üyesine sadece A4 kağıdından belge veren bir yapıdan çıkacak ve üyelerin her şeyi haline gelecek.
Ankara’nın ekonomik ve ticari durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ankara’nın gelişmesi için bu anlamda ne gibi çalışmalara imza atılabilir?
Memur kenti kimliğinden sıyrılan Ankara, ekonominin ve ticaretin merkezi olma yolunda ilerliyor. Vergi gelirlerinin yüzde 12’si Ankara’dan toplanıyor. Ankara’da sanayi sektörü son yıllarda çok gelişti. Özellikle, savunma sanayinde büyük başarılara imza atılıyor. Ankara’nın ekonomisinde tarım ve hayvancılık da önemli bir yere sahip. İhracatta da söz sahibiyiz. Üyelerimiz, 200’ü aşkın serbest bölge ve ülkeye ihracat yapıyor. Ankara ekonomisinin daha da gelişmesi için ihracatını artırması gerekiyor. Ankara’nın ekonomik anlamda kalkınması için hava ulaşımı konusu çok önemli. Ankara’dan 3 saatlik uçuş mesafesinde 20 destinasyon olduğu halde İstanbul üzerinden aktarmalı uçuş yapmak zorunda kalıyoruz. 3 saatte Berlin’e gidebilecekken doğrudan uçuş olmadığı için önce İstanbul’a, oradan da Berlin’e gidiyoruz. Bu da bir günümüzü alıyor. Ankaralı iş adamları olarak ilk etapta Almanya ve Azerbaycan’a direkt uçuş talep ediyoruz. Ara eleman eksikliği tüm Türkiye’de olduğu gibi Ankara’da da önemli bir sorun. Halbuki, genç ve dinamik bir nüfus yapımız var. Meslekli bir toplum olmak için çıraklık eğitimine önem vermemiz gerekiyor. Bu anlamda, çıraklık eğitimini zorunlu öğretim kapsamına alan yasal düzenlemenin yapılmış olmasından memnunuz.
Geçtiğimiz günlerde ATO olarak; Marka Festivali’nin ikincisine ev sahipliği yaptınız… Festival ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
ATO’nun en büyük projelerinden biri olan Ankara Marka Festivali’nin ikincisini başarıyla tamamladık. ATO olarak bu festivali, insanımız daha zengin olsun, ekonomimiz katlanarak büyüsün diye düzenledik. Geçtiğimiz yıl festivalimizi 8 bin 500 kişi izlemişti. Geçen yıla göre gerek oturumların sayısı, gerek konuşmacıların sayısı ve gerekse de izleyici sayısı yüzde 100’leri aşan oranda artış gösterdi. Bu yıl 15 bin kişilik rekor bir izleyici kitlesine ulaştık. 10 salonda 114 oturumda birbirinden değerli 132 konuşmacı sahne aldı. Festivalimizin, yenilikçi fikirleri harekete geçirmek, markalaşma konusunda ilham vermek ve yeni bir vizyon kazandırmak bakımından faydalı olduğuna inanıyorum.
Ankara’nın marka bir kent olması için ne gibi çalışmalara imza atılmalı? Sizce Ankara, başkent olarak yeteri önemi görüyor mu?
Ankara’nın marka kent olması için başta yerel yönetimler olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarının, meslek kuruluşlarının ve sivil toplum kuruluşlarının birlikte hareket etmesi lazım. Ankara’nın tarihi zenginliklerini, sağlık turizmi alanındaki potansiyelini, kongre turizmine elverişli altyapısını öne çıkarmak, bu alanlarda yatırım yapmak gerekiyor. Bu bağlamda Ankara’nın acilen bir fuar alanına ihtiyacı var. Sayın Başbakan da geçen hafta arayarak bu konuyla şahsen ilgilenmem talimatını verdi. ATO’nun yeni yönetimi olarak bu konunun üzerine önemle eğileceğiz.
Yaşanan olayların ve dolara dair yaşanan gelişmelerin ülke ekonomisi ve ticaretine etkileri nasıl olacak sizce? Bu anlamda ne gibi önlemler alınmalı?
Sorunlu bir coğrafyada yer alan Türkiye, zor bir dönemden geçiyor. İçeride ve dışarıda hem ekonomik hem fiziki saldırılar var. Bir yandan terörle mücadele ederken bir yandan da ekonomik bir savaş veriyoruz. Bütün bunlara rağmen istikrarımızı sürdürüyoruz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın dövizle ilgili bir çağrısı oldu, tüm kesimler bu çağrıya karşılık verdi. Bu ülkeyi samimi duyguyla seven kardeşlerimiz dövizlerini bozdurup Türk Lirası’na dönüyorlar. Şimdi cepte döviz bulundurmak değil, elimizi taşın altına koymak zamanıdır. Vatandaşın gösterdiği duyarlılığa iş dünyası da katılmalıdır. Bu zor süreci atlatmak için hepimize görevler düşüyor. 1 milyonun üzerinde nüfusu olan, her biri bir ülkeyle baş edebilecek, 20 büyük şehrimiz var. 4 saat uçuş mesafemizde bir buçuk milyar insan, 24 trilyon dolarlık bir ekonomi var. Televizyon, beyaz eşya, hafif ticari araç, tekstil ve çimentoda Avrupa’nın en büyük üreticisiyiz. Plastikte ikinci, çelikte ve seramikte üçüncü, boyada dördüncüyüz. 200 ülkeye 20 bin çeşit sanayi ürünü satabiliyoruz. Ayrıca, Gümrük Birliği’nin güncellenmesiyle, yeni pazarlara daha rahat girebileceğiz. Türkiye’ye yatırım yapmış 47 bin yabancı şirket var. Ve bunların yaklaşık 40 bini, son 15 yılda geldi. Yine son 10 senede, 7 milyon kişiye yeni istihdam alanı açmış, dinamik ve çalışkan bir özel sektöre sahibiz. Avrupa’nın tamamı ancak bizim kadar istihdam üretebilmiş durumda. Gücümüze inanmalı ve üretmekten, çalışmaktan, ticaretten hiçbir zaman vazgeçmemeliyiz.