MAG Dergisi Ocak Sayısında Aile Hastanesi’nin Yönetim Kurulu Başkanı İlkem Öztürk ile bir röportaj gerçekleştirildi.
Grup şirketlerinizden Aile Hastanesi’nin yöneticisi olarak başarılı bir profil sergiliyorsunuz… Nasıl gelişti bu süreç, genç yaşta yönetici olmak, özellikle de bir hastanenin yöneticisi olmak size ne gibi sorumluluklar yükledi?
Sağlık kuruluşlarımız babamın ve iki amcamın ortak olduğu bir aile sirketi. Aile şirketlerimizde görevlendirmeler bir hiyerarşiye sahiptir ve esas olarak elbette amcalarımın ve babamın sorumluluğundadır. İşlerin başında kısa süre öncesine dek ablam vardi. Ama evlenip Londra’ya yerleşince, ben severek ilgilendiğim moda dünyasından sıyrılıp kendi işlerimize yöneldim.
Tabii bu görevlendirme benim icin çok büyük bir gurur kaynağı. Ailenin genç fertlerinden birine güven duyulması, yönetici sorumluluğu verilmesi bizim iş alanımızda büyük önem taşır. Çünkü sağlık sektörü hata kabul etmeyen bir sektör… Bu yüzden genç yaşta yönetici olmak, özellikle bizim hizmet verdiğimiz sektörde büyük sorumluluk getiriyor insana. Bilgi birikimi istiyor, tecrübe istiyor. Ancak bulunduğum konumu gençlikten öteye taşımak istiyorum. Mensubu olduğum Şafak Sağlık Kurumları bir aile girişimi ve sürekli olarak sistemin içinde yaşadığım için yabancısı olduğum bir iş alanı değil. Dolayısıyla yaşım, bu alanda aslında önemli avantajlar da içeriyor. Gençlik, insanın daha atak olmasında, hızlı karar vermesinde ve günümüz koşullarını doğru analiz etmesinde önemli bir faktör.
İşimiz insan ilişkileri açısından da önemli olduğu için durmadan toplantılar yaparak daha iyiye ulaşma konusunda fikir alışverişinde bulunmak zorundayım. Sayısız konuda toplantıya katılmak, eksiklikleri saptamak ve dünyaya ayak uydurmak zorundayız. Unutmayalım ki; sağlık sektörü artık teknolojinin bütün olanaklarının en çok kullanıldığı sektörlerden biri…
Daha önceki iş tecrübelerinizden ve eğitim hayatınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
Ben Londra’da UCL(University College London)’de BA Economics and Business with East European Studies okudum. Ardından American Intercontinental University(AIU)’de International Business eğitimi aldım. Central Saint Martins’de de Fashion Design ve Graphic Design Sertifikası aldım. Buraya döndükten sonra da Lasalle Academy’de Fashion Marketing okudum.
Şimdi de Galatasaray Üniversitesi’nde Politika veya Hukuk üzerine master yapmayı planlıyorum. İş olarak ise, eğitim hayatımda zorunlu olduğu için her yaz ABN Amro ve HSBC gibi çeşitli yerlerde staj yaptım. Son senelerimde ise, o zamanlar bizim olan JFK(John F Kennedy) Hastanesi ve Avrupa Şafak Hastane’sinde farklı bölümlerde görevler üstlendikten sonra, şu anda eçtiğimiz Temmuz ayında Acıbadem’den devraldığımız Aile Hastanesi’nin yöneticiliğini yürütmekteyim.
Babanızın size mesleki olarak ne gibi katkıları oldu, hala önemli kararlarda kendisine danışıyor musunuz?
Tabii ki… Bütün kararlarımda babama danışırım. Babamla çok ayrı bir ilişkimiz vardır… Belki, çok klasik bir şey ama çoğu kız babasına hayrandır. Ben de babama hayranım, küçüklüğümden beri hep ayrı bir sevgi besledim. Her konuda güvendiğim bir danışmanımdır babam. İş konusuna gelince, bana inanılmaz yardımcı oluyor ve çok destek veriyor.
Hayatınızda öncelikleriniz neler? Yaşamınızı Aile Hastanesi’nden önce ve sonra olarak iki döneme ayrırsanız, önem sıranızda neler değiştiğini söyleyebilirsiniz?
Benim için Aile Hastanesi yokken her şeyden önce ailem, sonra spor, ardından iş, seyahatler ve arkadaşlarım gelirdi. Yani tam sıralamayı bilmiyorum ama ilk üç her zaman bu şekildeydi. Şimdi ise, sıralamanın başında ‘Aile Hastanesi’ yer alıyor, diğerleri onun ardından geliyor… İşim ciddiyet ve disiplin gerektiriyor. Daha önce de ifade ettiğim gibi, sağlık sektörü asla hata kabul etmediği için işim her şeyden çok önem taşıyor. Bu nedenle hayatımda bazı şeyleri, özellikle kişisel zevklerimin bir kısmını erteledim. İşimiz o kadar yoğun ki… Haftalık yürütme kurulu toplantılarına, doktorlarla ve hemşirelerle mesai içi ve dışında ayrı toplantılara katılarak çalışanlarımızın ve hastalarımızın memnuniyetini sağlamak en temel görevimiz. Tüm bunların aksamadan yeirne getirilmesi için hayatımı işim üzerine kurdum.
Aile Hastanesi’nin yöneticilik görevini siz yürütmeye başladıktan sonra hastanede neler değişti ve gelişti?
Buraya yönetici olarak geldiğimde personel eksiğimiz vardı ama şimdi her şey yerli yerine oturdu diyebilirim. Akademik ve teknik ekibimizde tam istihdamı sağladık. Özellikle beyin cerrahi, kardiyoloji ve onkoloji bölümlerimizde İstanbul’daki en iyi cerrahlara sahibiz. Hastane yöneticiliğinin en güzel yanlarından biri, özellikle kanser hastalarının (sürekli gördüğünüz, uzun tedavilerle iyileşen) iyilestiğini görmek… İnanın bu durum onlar ve aileleri kadar bizleri de mutlu ediyor… Bu mutluluğu dünyadaki hiçbir şeye değişmem.
Yoğun bir iş temponuz var. İş dışında size kalan özel vakitlerinizi ne tür aktivitelerle değerlendiriyorsunuz?
İşten arta kalan vakitlerimde çoğunlukla spor yapıyorum. Spor yapmayı çok seviyorum. Elimde olsa ve zamanım olsa, günde 4-5 saat spor yaparım. Önceleri at biniyordum, pole dance yapıyordum, yüzüyordum, fitness, thai box ve pilates yapıyordum. Şimdi tabii ki bunlara ayırabileceğim geniş zamanlarım yok. Sadece Tracy Anderson metoduyla fitness yapıyorum, ondan 1.5 saat sonra da dans ediyorum, bazen de cardio… Haftada iki gün de thai-box yapıyorum. Onun dışındaki zamanlarda arkadaşlarıma olabildiğince vakit ayırıyorum. Zaman buldukça seyahat etmeye de çalışıyorum, fakat son zamanlarda iş yoğunluğum nedeniyle fazla seyahat edemiyorum. Dilerim, uygun zaman yakalayıp bir yerlere kaçabilirim…
Sosyal sorumluluk projelerine destek veriyor musunuz?
Olabildiğince evet… Ama henüz TÜGİAD dışında herhangi bir derneğe üye değilim. Yaratıcı Çocuklar Derneği, Epos7, Mikader ve Erdoder’e elimden geldiğince destek oluyorum. Hatta Epos7’ye katılmayı da düşünüyorum.
Bildiğimiz kadarıyla seyahat etmeyi çok seviyorsunuz… Özellikle yurt dışına çok sık çıkıyorsunuz. Bu geziler çoğunlukla iş amaçlı mı yoksa eğlence amaçlı mı oluyor?
1-2 sene öncesine kadar çok fazla iş amaçlı olduğunu söyleyemem açıkçası… Yani arada tabii ki iş amacıyla olanlar da vardı ama çok nadir… Fakat şu an gerçekleştirdiğim tüm seyahatler işimle alakalı. Mesela, Paris’te çok ünlü bir plastik cerrah ile görüşüp anlaştık, umarım kısa bir süre içerisinde buraya gelecek. Görüşmelerimiz süresince Fransa seyahatlerim çok sık oldu. Ama seyahat etmeyi çok sevdiğim doğru… Fırsat buldukça, hafta sonu da olsa kaçamak yapıyorum.
En sevdiğiniz ülkeyi ve o ülkedeki sevdiğiniz mekanları öğrenebilir miyiz?
Aslında çok yer var ama en çok sevdiğim ülke, kesinlikle Fransa. Paris, Monaco, St.Tropez, Antibes de en sevdiğim şehirleri… Mekan olarak ise, aklıma ilk gelenler, Paris’te; George V, L’Avenue, Hotel Costes, Caviar Kaspia, Diep, Angelina, Ritz, St.Tropez’de; Club55, Le Chateau de l Messardiere, Villa Romana, Antibes’te de en sevdiğim otel; Hotel Du Cap Eden Roc ve en sevdiğim pizzacı; Michelangelo.
Yurt dışında gerçekleştirmeyi düşündüğünüz projeler varsa bunları biraz dinleyebilir miyiz?
Şu anda Azerbaycan’da planladığımız bir projemiz var; orada bir hastane açmayı hedefliyoruz ve buradaki doktorlarımızı oraya transfer etmeyi düşünüyoruz. Zaten şu anda oradaki tv kanallarına çok sayıda röportaj verdiler. Ayrıca Aile Hastanesi olarak, Bakü Moda Haftası’nı destekledik. Şu an orada pankreas ve kanser tedavisi yapılmıyor, oradaki doktorlara kimse güvenmediği için herkes İsrail’e gidiyor. Biz çok iyi bir kadro oluşturarak bu durumu engellemeye çalışacağız.
Ülkemiz ile yurt dışındaki ülkeleri sağlık sektörü açısından karşılaştırmanızı istersek ne gibi farklılıklar sayabilirsiniz?
Bence bizim ülkemiz sağlık konusunda Avrupa’ya kıyasla, çok gelmiş ve hala da gelişmekte olan ülkelerden biri… Sağlık alanında çok güçlü adımlar atılıyor. SGK ödeneği çoğu branşı içeriyor. Çok az bir farkla istediğiniz özel hastanede tedavi olabiliyorsunuz. Geçmişte olduğu gibi hastanelerde günlerce süren kuyruklar, bekleyişler bitti ülkemizde… Örneğin, en gelişmiş ülkelerden olan İngiltere’nin en lüks hastanelerinde bile hala sıra bekleniyor.
Türkiye her gün artan bir nüfusa sahip olduğu için hala çok sayıda hastaneye ihtiyacımız var; özellikle de onkoloji, kardiyoloji, kadın hastalıkları ve doğum, ortopedi, çocuk hastanesi gibi brans hastanelerine… Bizim şu anki hedeflerimizden biri de bu zaten…
Peki kültürleri ve insanları karşılaştırmanızı istesek?
Çok zor bir soru. Aslına bakarsanız, en güçlü tarihe ve kültere sahip şehir olan İstanbul’a ve bana göre en güzel ülkeye sahibiz ama ne kadar kıymetini biliyoruz tartışılır… Boğaz, Ayasofya, Sultanahmet Camii, Dolmabahçe Sarayı… Güzelliklerimiz saymakla bitmez.. Gerçekten çok şehir gezdim, çok ülke gördüm ama her zaman kendi ülkem ve şehrim bana en güzeli geliyor… Mesela İstanbul’a aşığım ben…
Keşke kıymetini bilsek… Keşke bu son zamanlarda yaşadıklarımızı yaşamasak, böyle korkarak çıkmasak dışarı, her an ne olacak acaba diye endişelenmesek… Ama inanıyorum ki geçecek tüm bunlar, benim ümidim var. Ben İstanbul’dan, vazgeçmedim, vazgeçmeyeceğim. Çok seviyorum bu şehri…
Kültür ve insanları karşılaştırmaya gelince… Bence Türk insanı çok misafirperver, çok canayakın, yemeyi de, yedirmeyi de, gezmeyi de çok sever.
Başarılı bir kariyer sahibi olmak mı, yoksa mutlu bir aile tablosu oluşturmak mı?
Kesinlikle ikisi de… Benim önümde çok güzel bir örnek var, kendi ailem… Ben de onlar gibi olmak istiyorum, çok mutlu bir aile kurmak istiyorum hem de inşallah en kısa zamanda büyük bir aile… Çocuklarım olsun istiyorum, ikizlerim olsa mesela… Ama çalışmayı da bırakmayı asla düşünmüyorum. Çünkü ben bundan besleniyorum. Kendimi asla evde oturan bir kadın olarak hayal edemiyorum.
Şarkıda da olduğu gibi… Çocuk da yaparım, kariyer de…
Hayat yaşamayı bildiğiniz ve her şeyi doğru planladığınız sürece çok ama çok güzel…